tag:blogger.com,1999:blog-44912357046232313922024-03-12T19:34:35.048-07:00Kitap , Kitap Özet , Kitap ÖzetleriKitap Özetleri {Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri}Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.comBlogger48125tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-20307255377920954882009-04-08T09:19:00.000-07:002009-04-08T09:22:47.597-07:00Ago Paşanın Hatıratı [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Ago Paşanın Hatıratı<br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Refik Halit Karay<br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>İnkılap</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1967<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1-KİTABIN ÖZETİ:</span><br /> Kitap kısa kısa hiky<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">e</a>lerden oluşmuştur.kitabın birinci hikayesi ise kıtabın ismi olan “AGO PAŞA’NIN HATIRATI”dır.<br /> Ago Paşa,herkesin isminden dolayı yanıldığı gibi bir insan değil aksine bir papağandır.Zamanında bir kuşçu dükkanında eğitilmiştir.Orada <a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">s</a>ahibi tarafından konuşmayı öğrenmiştir.<br /> Ago Paşa’nın sahibi ona o zamanda neler yasak değilse onu öğretirdi ve o da bunu söylerdi.İnsanlar da onu merakla dinlerlerdi.Ama herşeyin bir sonu vardır.Ve kuş bunu anlayamaz.Bu sefer yine aynı şeyi söylemesine rağmen bu yasaklanmştır.Bunun üzerine bu sefer sahabi polislerle uğraşmak zorunda kalır.O zaman sahibi onu tavan arasına saklar.Olaylar geçtiğinde de ona bu sefer ne söylemesi gerekiyorsa onu öğretirdi.<br /> Ona ilk önce “yaşasın padişahımız” öğretilmişti.Bu yasaklanana kadar sahibi ve o mükemmel bir hayat sürmüşlerdi.Ama bu cümle de yasaklandığında yine büyük bir tehlike yaşamışlardı.Daha sonra “yaşasın hürriyet”öğretilmişti.Yine ilk önceleri herkes şaşırmış,kuşun söyledikl<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">e</a>rine şaşıyordu.Sonra bu cümle yüzünden bu sefer “ittihat ve terakki cemiyeti”ne girmişlerdi.Orada “yaşasın ittihat ve terakki” diyerek yüzlerce kişiyi başına topluyor ve onların verdiği şeyleri yiyordu.Gün geçti bu da yasaklanmıştı.Bu sefer “yaşasın şeriat” öğretilmişti.Görenler bu kuşun kendi dillerine uygun olduğunu düşünerek yine ona yiyecekler veriyorlardı.Sonra bu da yasaklanınca “yaşasın Mahmut Şe<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">f</a>ket Paşa” öğretilmiş ve bunu haykırıyordu.Bu yüzden Hareket Ordusu erkanından birine satılmıştı.İlk önceleri orada da rahat içindeydi.Bir gramofondan:<br /> Kimdir onlar?Kimdir onlar?<br /> Hareket Ordusu!<br />öğrenmişti.Daha sonra sokaktan geçen bir lahana turşucusunun t<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ak</a>lidini yaparak bunu<br /> Kimdir onlar?Kimdir onlar?<br /> Hareket Ordusu!<br /> Lahana turşusu!<br /> çevirmişti.Sonra bunu dedi diye onu oradan atmışlardı.<br /> Bu böyle devam etmişti.Ago Paşa öğrendikleri yüzünden ne acıklar çekmiş ve neler neler ile ödüllendirilmişti.En sonunda yeni bir cümle öğrenmişti.Bu “yaşasın Kuvayı Milliye”idi.Daha sonra bu da yasaklandı.Artık bunlardan iyice sıkılmıştı.Çünkü ne öğrettiyseler önce onu rahat ettiriyor sonra cezalanmasına neden oluyordu.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2-KİTABIN KONUSU:</span><br />Bir papağanın öğrendiklerinin başına neler getirdikleri<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3-KİTABIN ANAFİKRİ:</span><br />Herşeyi sadece zamanına göre değil biraz da <a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">il</a>eri düşünerek yaşamalıyız.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4-OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:</span><br /> Ago Paşa:Öğrendikleri yüzünden başına gelmeyen kalmamış olan bir papağan.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5-KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:</span><br />Kitap, zamanında nelerin olup bittiğini anlatan güzel bir kitaptır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6-YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ: </span><br /><br />REFİK HALİT KARAY<br /><br />1888'de İstanbul'da doğdu. 18 Temmuz 1965'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Vezneciler'de Şemsü'l-Maarif ve Göztepe'de Taş Mek<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">t</a>ep'te öğrenim gördü. Özel ders aldı. Galatasaray Lisesi ve Hukuk Mektebi'ni yarıda bıraktı. Maliye Merkez Kalemi'ne katip olarak girdi. 1908'de Servet-i Fünun'da ve Tercüman-ı Hakikat'te çalışmaya başladı. Son Havadis adıyla bir gazete kurdu, 15 sayı yayımladı. Fecr-i Ati Topluluğu'na katıldı. Kalem adındaki mizah dergisinde de "Kirpi" takma ismiyle (müstear) siyasi mizah yazıları yazdı. Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik'te sürgün hayatı yaşadı. 1918'de İsta<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">n</a>bul'a döndü. Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleleri yayımlandı. Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı. Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919). İzmir'in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükumeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükumetini tuttu. İstanbul'un düşman işgalinden kurtarılışının ardından 1922'de Beyrut'a kaçtı. 1938'de affın <a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ç</a>ıkmasından sonra yurda döndü. Ölünceye dek yazılarını sürdürdü.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-50728220746841358722009-04-08T09:15:00.000-07:002009-04-08T09:19:41.983-07:00Savaşçı [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Savaşçı<br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Doğan Cüceloğlu<br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>Sistem Yayıncılık</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1999<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1.KİTABIN KONUSU:</span><br /> Psikoloji alanında tanınmış bir öğretim görevlisi olan yazarın, bir öğretmen olan Arif Beyin iç çatışmalarına psikolojik yöntemlerle çözüm bulma çabalarını konu alan, çoğunlukla söyleşi şeklinde yazılmış bir kitaptır.<br /><span style="font-weight: bold;"><br />2. KİTABIN ÖZETİ:</span><br />Yazar kitabına e.e.cummings’in “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, Kendin olarak kalabilmek, D<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ün</a>yanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, Artık hiç bitmez!.. “ sözüyle başlıyor. Kitabın adı olan savaşçı sözü bu anlamda bir savaşçıyı ifade ediyor. Kitabın içerisinde yer alan karakterlerden yazarın kendisi, gerçekte de olduğu gibi algılama, öğrenme, psikoloji ve iletişim konularında uzman ve tanınmış bir öğretim görevlisi; Arif Bey ise mutsuz, kendini aptal gibi hisseden, ne istediğini bilmeyen, yalnız, kendisini kaybolmuş hisseden bir sınıf öğretmeni. İki karakterin tanışmalarından sonra kitap içerisindeki konular yazar ve Arif Bey arasında Arif Bey’in soruları ve yazarın; hayatı, psikolojiyi, toplumu, felsefeyi, iletişim ve insan ilişkilerini konu edinen cevaplarıyla, soru-cevap şeklinde okuyucuya aktarılıyor.<br />Birinci bölümde arayıştan söz ediliyor. Anlamını yitiren bir yaşamın temel sorununun bireyin varoluşunda sadece kendisi için önemli gördüğü kişiler tarafından tanınmayı, kabul edilmeyi, sevilmeyi, özlenmeyi, değerli bulunup güvenilmeyi istemesi biçiminde yaşaması, kendine özgün bireysel yaşamın olmaması, kendi yaşamının dansını yapamaması olduğu anlatılıyor. Savaşçıdan (Özgün yaşamaya kendini adayan insan) bahsediliyor ve arayışa geçme zamanının geldiği hatırlatılıyor.<br />İkinci bölümde arayış sonucunda farkına varma ve uyanıştan söz ediliyor. Kişi ancak uyandıktan sonra, daha önce uyuyor olduğunu kavrıyor. Yazar CARL SUNG’ın “Kendi kalbine bakmayanın yaşamı bulanıktır; kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfed<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">enl</a>erdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur; içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.” sözüyle uyuyan kişinin uyuduğunu bilmezse gördüğünün rüya olduğunu anlayamayacağını ve farkına varmanın uyanış için ne derece önemli olduğunu vurguluyor.<br />Peki bundan sonra ne olacaktır. Üçüncü bölümde niyet etmekten ve savaşçının anlamından bahsediliyor. Savaşçının başkası için değil, kendi gönlü, kendi niyetiyle, kendi yaşamı için savaşçı olduğu vurgulanıyor. Niyetin de anlamlı ve coşkulu bir yarın yaşatmak için yapılması, ancak bu yarının “kişisel bütünlük içinde bildiğimizi bilerek, bilmediğimizin farkında olarak, ikisi arasındaki farkın bilincinde gerçeğe sürekli saygılı olarak“ atılabileceği belirtiliyor.<br />Dördüncü bölümde yarını ancak kişisel bütünlük içinde yaratabileceğimizden ve bütün kötülüklerin anası, bütün yanlışlıkların, geriliklerin kaynağının gerçeğe saygısızlık olduğu Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin “Ya olduğun gibi görün, ya da göründ<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ü</a>ğün gibi ol” sözüyle vurgulanıyor. İlişkilerde tutarlılık ve vicdan konuları işleniyor.<br />Beşinci bölümde yarını yaratmak için güçlü olmak gerektiğini söylüyor. Bu gücün nereden geleceği sorusuna, “kim olduğunu bil” diyor. “Kişinin gerçek gücü ortada” ve devam ediyor: “nasıl konuşacağını bil; kiminle, neyi, nerede, ne zaman ve nasıl konuşacaksın? En önemlisi niçin konuşacaksın? BİL” diyor.<br />Altıncı bölümde yaşamdaki sorumluluk ve savaşçının sorumluluğundan bahsediliyor. Yaşam kimin sorumluluğu? diye bir soruya yazar “Kimine göre ana-babanın; kimine göre evlendiği eşinin; kimine göre komşusunun; kimine göre onu çalıştıran şirketin; kimine göre devletin; kimine göreyse yaşamda sorumluluk diye bir şey yoktur.” diyor.<br />Yedinci bölümde “Şimdi ve şu anı yaşama tembelliği” neden bu kada<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">r y</a>aygın? Neden görmeyiz bize bakan gözleri, neden kırarız gönülleri, neden pişmanlıklar içinde yuvarlanır gideriz? Sorularının yanıtı savaşçının ölüm bilinci içinde irdeleniyor.<br />Sekizinci bölümde sıradan, kaybolmuş, güçsüz bir insanın dahi savaşçı olabileceği, bunun yolunun da değişim olduğu belirtiliyor. Bu değişimin nasıl olacağı sorusuna “Farkına vararak ve farkına vardığını yaşayarak.” diyor yazar.<br />Dokuzuncu bölümde bitmemiş işlerle tanışıyoruz. Bitmemiş işler bitmeden gücümüzü kazanamayacağımız; şimdi ve şu anın tembelliğinden kurtulmamız gerektiği anlatılıyor ve örnek olarak onuncu bölümde Don Juan savaşçı olmanın güçlü örneklerini veriyor.<br />On birinci bölümde Arif Bey’le yazarın son buluş<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">m</a>asında konuşulanlar genel bir gözden geçiriliyor. Arif Bey’in ilk tanışmadaki psikolojik durumu ile en son durumu karşılaştırılıyor. Konuşulanların gözden geçirilmesi yapılırken yazar kitabın bütününü daha sade ve açık bir dille özet şeklinde okuyucuya tekrar veriyor. Bir insanın düşüncelerinin ve yaşamının nasıl değişebileceği konusu Arif Bey’in düşünceleriyle ortaya konuluyor.<br />3.KİTABIN ANA FİKRİ:<br />Hayat boyu yaptığımız davranışlar hakkında sorduğumuz neden ve niçin sorularını cevaplayabilmenin en önemli şartı kendi benliğimizin ve çevremizin farkına varmaktır.<br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:</span><br /> Yazar kitabına e.e.cummings’in “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, Kendin olarak kalabilmek, Dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, Artık hiç bitmez!.. “ sözüyle başlıyor. Kitabın adı olan savaşçı sözü bu anlamda bir savaşçıyı ifade ediyor. Kitabın içerisinde yer alan karakterlerden yazarın kendisi, gerçekte de olduğu gibi algılama, öğ<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">renme</a>, psikoloji ve iletişim konularında uzman ve tanınmış bir öğretim görevlisi; Arif Bey ise mutsuz, kendini aptal gibi hisseden, ne istediğini bilmeyen, yalnız, kendisini kaybolmuş hisseden bir sınıf öğretmeni. İki karakterin tanışmalarından sonra kitap içerisindeki konular yazar ve Arif Bey arasında Arif Bey’in soruları ve yazarın; hayatı, psikolojiyi, toplumu, felsefeyi, iletişim ve insan ilişkilerini konu edinen cevaplarıyla, soru-cevap şeklinde okuyucuya aktarılıyor.<br /><span style="font-weight: bold;">5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Benim görüşüme göre ; yazar kitabın psikolojik ve felsefe konulu olmasından dolayı okuyucuya sürükleyici gelmesi amacıyla kitabı söyleşi şeklinde yazmıştır; bu da kitabın benzerlerinden farklı olarak daha çok tercih edilmesine yol açmıştır. Kitap, biz insanların en büyük sorunlarından biri olan yaptığımız işten zevk alamamızın nedenlerini araştırmakta ve bunun en büyük nedenininde olan bitenin hiçbir zaman farkına varamamamızdan kaynaklandığını ileri sürmekte; bu mantık çerçevesinde hayattan zevk almamız için değişik öneriler sunmasının yanı sıra felsefe tarihini de değinmiştir.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-67696660275578653392009-04-08T09:08:00.000-07:002009-04-08T09:15:07.748-07:00Gulyabani [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Gulyabani<br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Hüseyin Rahmi Gürpınar<br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>Ankara Cad. 31/2 Çağaloğlu-İstanbul İnkılap</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1995<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..+<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1. KİTABIN KONUSU :</span><br />Yazar cin,peri ve gulyabani gibi boş inancların nasıl kötüye kullanılarak saf ve namuslu insanların kandırıldığını anlatmıştır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KİTABIN ÖZETİ :</span><br />Hoppaca bir kız olan Munis<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">e </a>çok güzel bir kızdır. Annesi ve babası o daha gençken ölür.Komşuları Munise’yi geyindirip,geçindirir ve çehiz vererek onu birisiyle evlendirirler. Fakat Munise kocasıyla pek anlaşamaz ve bir gün kocası evde yokken kaçar. Daha sonra ana dostu olan Ayşe Hanım adlı bir kadın onu bulur ve ona onun hizmetçilik yapabileceği iyi ve namuslu bir yere götüreceğini söyler. Ama Ayşe Hanımın Munise’ye bir tafsiyesi vardır. O da şudur ki; Eğer oradakalıp iyi para kazanmak ve daha sonra kendine iyi yuva kurmak istiyorsa orada olup bitenleri kimseye söylemeyecek ve bunlara tepki vermeyecekti. Munise bu fikre evet der.Ayşe Hanım Munise’yi bir dağın tepesindeki köşke götürür. Burada onları<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> Ç</a>eşmifelek Kalfa ve Ruşen adlı iki hizmetçi karşılar. Daha sonra Ayşe Hanım Munise’yi burada bırakıp gider. Munise bu köşkün garipliklerine şaşıp kalır. Çünki gelirken onları buraya getiren arabacını konuştuğu cin,per ve gulyabani muhabbetine inanamayan Munise, bunlara inanmaya başlar. Munise Ayşe Hanımın onu buraya büyük bir bahşiş karşılığında getirdiğini bu zaman anlar ve kafasına vurur. Gitmeye çalışır fakat ona buraya gelen insanların bir daha geri dönemeyeceğini söylerler. Munisenni getirildiği köşkün her tarafında her gece cinler,periler dolaşır.Bunlardan en korkuncu ise Gulyabani’dir. Cinler ve Periler her gece bu köşkün etrafına gelip odalara girerek abuk subuk sesler çıkarır ve Muniseye saldırırlar. Muniseyse ona verilen tafsiyeler göre hareket ederek sesini çıkarmaz bu da benim kaderimdir der. Bir gün gece bir erkek peri Munise Hanımın odasına gelir. Munise bu durum karşısında şaşkın kalmıştır. Bu erkek perinin adı Hasan’mış. Hasan çok güzel yüzlü peridir. Hasan kendisinin peri olmadığını ve onu bu köşkten kurtarmak istediğini söyler. Fakat Munise bu olaylarla sürekli karşılaştığından onun sözüne inanmaz. Hasan ise ona aşık olduğunu ve onu sevdiğini, onun için her şey yapabieceğini söyler. Daha sonra Hasan’ın insan olduğu ve Şehirden bu köye geldiği anlaşılır. Hasan sonunda bu cin,peri saçmalıklarının bir iç yüzünün olduğunu anlar ve bunu ortaya çıkarır. Demek ki, cin,per, ve gulyabani muhabbeti saçmalıktan ibaretmiş. Bunların hepsi cin,peri ve gulyabani kılığına girmiş birer insanlarmış.Bu insanlar cahil köy halkını kandırır ve namussuzca işler yaparlarmış. Hasan onların hepsini yakalar ve halkın önünde hepsini tanıtarak cezalandırır. Sonra Munise Hasan’la evlenir, köşkte hizmetçilik yapan Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen’e de birer kaca bulurlar. Onlar da mutlulukla hayatını devam ettirir. Köşkün sahibi, Hanımefendi de Munise ve Hasan’la birlikte bir müddet yaşar ve sonra hayatını değiştirerek bütün ma<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">lı</a>nı ve mülkünü onlara bırakır. Hasan’la Munise hayatlarına mutlulukla devam ederler.<br /><br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">3. KİTABIN ANA FİKRİ:</span><br />Cahil olmamak,batil düşüncelerden kaçınmak,bilimsel düşünceye önem vermek gerekir, aksi durumda istenilen yöne çevrilebilirsin.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:</span><br />Kitapta sık geçen isimler şunlardır; Munise, Ayşe <a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">Han</a>ım, Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen. Munise eserin baş kahramanı ve ve olayların odak noktasıdır. Ayşe Hanım Munise Hanımın annesinin eski dostudur. Hasan ise Munise’nin sevgilisidir. Çeşmifelek ve Ruşen ise köşkün sahibinin hizmetçileridir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5. KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:</span><br />Eserde masalcı yanın çok olması kitabı zevkli hale getirmiştir. İnsanlarınher zaman bilimsel düşünceye yer vermesi gerektiğini savunması bakımından,her söylenene inanmamak gerekt<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">iğ</a>ini vurgulaması bakımından gençlerin okumasını tavsiye ederim.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:</span><br /><span style="font-weight: bold;">Eserin yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır.17</span> Ağustos 1864’te İstanbu’un Ayaspaşa semtinde doğdu ve 8 Mart 1944’te yaşama gözlerini yumdu. Eserlerinde gerçekçiliği ve doğalcılığı savunan yazar, dil estetiğine önem vermez. En başarılı türü romanlarıdır. Romanları<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">n</a>dan bazıları şunlardır; Şık, İffet, Can Pazarı, Namuslu Kokotlar ve Gulyabani’dir.<br /><br /><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-53292922647885945732009-04-06T10:59:00.000-07:002009-04-06T11:04:52.165-07:00Yaprak Dökümü [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Yaprak Dökümü<br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Reşat Nuri Güntekin<br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>İnkılap</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1986<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN KONUSU</span><br />Gelenek görenekle<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">r</a>ine bağlı, özellikle ahlaki konularda çok titiz olan Ali Rıza Bey ile batılılaşma hareketine karışarak daha zengin bir hayat yaşamak isteyen çocukları arasındaki çatışma işlenmiştir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ</span><br /> Ali Rıza Bey, hayatını memuriyetle devam ettiren, namusuna ve ahlaka son derece düşkün beş çocuklu bir ailenin babasıdır. Trabzon’da çalıştığı bir iş yerinden ayrıldıktan sonra İstanbul’a gelip Bağlarbaşı’ndaki babadan kalma eve yerleştiler. Bir süre işsiz gezdikten sonra, Muzaffer adındaki eski öğrencisinin ona sağladığı imkanla işe girer.Her şey kızları Leyla ve Necla’nın arkadaşları olan Leman'ın Ali Rıza Bey’den iş istemesiyle başlar. Ali Rıza Bey Leman’a çalıştığı yerde bir iş bulmuştur; fakat Leman bir süre sonra patronu Muzaffer Bey’le bir ilişki yaşar ve hamile kalır. Ali Rıza Bey bunu duyunca kendini suçlar ve Muzaffer Bey’den Leman ile evlenip onun namusunu temizlemesini ister.Patronu bunu kabul etmeyince Ali Rıza Bey bu olayı gururuna yediremeyip işten ayrılır. Daha sonra oğlu Şevket’in bir iş bulduğunu öğrenince bir parça sevinmiştir. Fakat bir süre sona Ali Rıza Bey’in karısı Hayriye Hanım ve kızları Necla ile Leyla artık eve para getirmediği için ona saygı duymuyorlar ve onu aşağılıyorlardır. Bir gün, Şevket işyerinde evli bir kadınla ilişkiye girdiğini ve o kadınla evle<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">n</a>mek istediğini söyler. İlk başta Ali Rıza Bey bu olaya itiraz etse de daha sonra Şevket’in Ferhunde ismindeki kadını ne kadar çok sevdiğini görmüştür. Fakat, gelin Ferhunde eğlenceye ve modern hayata alışkın biridir ve evde gece toplantıları yapılmaya başlanır. Evin ortanca kızları olan Necla ve Leyla’nın eğlenceye ve lükse olan düşkünlükleri artar.Böylelikle Ferhunde’nin evdeki hakimiyeti iyice artar. Evin en büyük kızı olan Fikret bu olanlara daha fazla dayanamayacağını anlar ve Adapazarı’nda yaşayan bir adamla adamın çocuklarına bakma koşuluyla evlenmeye karar vermiştir. Fikret’in evden gidişiyle daldaki yaprakl<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ar</a>dan biri kopar. Şevket’in kazandığı para ve Ali Rıza Bey’in emekli maaşı evde yapılan eğlencelere harcanmaktadır. En sonunda elde hiçbir şey kalmaz. Şevket çareyi çalıştığı bankadan zimmetine para geçirmekte bulur. Aldığı parayı yerine koyamayınca hapse girer. Böylelikle dalın ikinci yaprağı da kopar. Ferhunde bu hayat daha fazla dayanamayacağını söyleyerek evi terk eder. Bunun sonucunda üçüncü yaprak da kopmuş olur. Daha sonra Necla da kendini zengin gösteren bir Suriyeli adam ile evlenir. Fakat mutlu değildir ve babasından yardım istemek için mektup yollar. Ali Rıza Bey ise onun bu isteğini reddeder ve yaşamına devam etmesini söyler. Böylece dalın dördüncü yaprağı da kopar. Leyla zengin bir avukatın metresi olur ve Ali Rıza Bey bunu bir arkadaşından öğrenir. Namusuna düşkün olan Ali Rıza Bey Leyla’yı evden kovar . Leyla avukatın Taksim’de tuttuğu eve yerleşir. Böylece dalın son yaprağı da kopmuş olur. Nihayetinde Ali Rıza Bey Leyla’nın eve gelmesini kabul eder ama kendisi evden ayrılacaktır. Adapazarı’nda olan kızı Fikret'in yanına gider ve Fikret'in orada mutsuz olduğunu görür. Kocası ve üvey çocuklarıyla arası iyi değildir. Bunu gören Ali Rıza Bey İstanbul’a geri döner ama birkaç gün eve gitmez. Daha sonra hasta olur ve eski bir arkadaşı sayesinde hastaneye kaldırılır. Bir gün Hayriye Hanım ve kızı Leyla hastaneye gidip onu alırlar ve Taks<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">im</a>’deki eve giderek yaşamlarına orada devam ederler.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ANAFİKRİ:</span><br />Onurlu ve namuslu bir insanın hayatta karşılaştığı güçlüklerve bunların doğurduğu sorunlar.<br /><br />ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:<br />Ali Rıza Bey:Eski Türk terbiyesi ile yetişmiş, özellikle ahlaki konularda titiz, erdemli, çok bilgili(Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca biliyor) ve çalışkan birisidir.<br /><br />Hayriye Hanım:Ali Rıza Bey’in karısıdır.İlk başta kocasına sadık fakat değişen hayat koşulları nedeniyle asileşen, saf ve cahil bir kadındır.<br /><br />Fikret:Ali Rıza Bey’in en büyük kızıdır.babası gibi terbiyeye önem veren birsidir.Kardeşlerin değişen yaşamlarına ayak uyduramayınca Adapazarılı biriyle evlenmiştir.<br /><br />Leyla ve Necla:Ali Rıza Bey’in ortanca kızlarıdır.Lükse ve eğlenceye düşkündürler. Hep zengin birer koca arayışı içindeler.Babalarını umursamaz hale gelmişlerdir.<br /><br />Şevket:Ali Rıza Bey’in tek oğludur.Ali Rıza Bey’in terbiyesine ve ahlakına en çok emek harcadığı çocuğudur.Bir süre ailenin bütün yükü onun omuzlarına binmiştir. Çalışt<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ığ</a>ı yerden para çalmak suçundan hapse atılmıştır.<br /><br />Ferhunde:Zenginliğe, lükse ve eğlenceye düşkün, kötü huylu bir kadındır.<br /><br />Ayşe:Ali Rıza Bey’in en küçük kızıdır.Yaşı küçük olduğundan dolayı olaylar içerisinde pek fazla bulunmamaktadır.<br /><br /><br />YAZARIN HAYATI:<br /><br />Reşat Nuri Güntekin 1889 yılında İstanbul’da doğdu.İzmir Fererler okulunu, daha sonra da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdi. Uzun yıllar Bursa ve İstanbul<br />okullarında Fransızca, Türkçe, Felsefe öğretmenliği yaptı.Dil heyetinde görev aldı. Eğitim müfettişliği,Çanakkale milletvekilliği, M.E.Bakanlığı başmüfettişliği ve Paris Kültür ataşeliği görevlerinde bulundu.Emekliye ayrıldıktan sonra yani eserlerini hazırlarken yakal<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">a</a>ndığı kanserden dolayı 7 Aralık 1956’da Londra’da vefat etti.<br /> Yazar Cumhuriyet Dönemi Edebiyatımızın ünlü roman, hikaye ve tiyatro yazarlarındandır. Edebiyata Diken dergisinde yayımlanan “Eski Ahbap” adlı uzun öyküsüyle giren Reşat Nuri Güntekin makale, eleştiri, gazi, çeviri türleri üzerinde çalışmış; birçoğu dergi sayfalarında kalan yüzü aşkın eser vermiştir. Eserlerinde yanlış batılılaşma anlayışını, batıl inançları, yurdun çeşitli yerlerindeki hayat sahnelerini işlemiştir. Anadolu’nun yerli hayatını ve kişilerini başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Romanlarında güçlü bir gözlemciliğe dayanan realizm ve canlı bir üslup vardır. Edebiyat öğretmenliği ve bakanlık müfettişliği görevlerinde bulunması hem gözlem yapmasını, hem de Anadolu’nun dört bir tarafını gezerek Anadolu halkını yakından tanımasını sağlamıştır. Gerçek hayattaki insan tiplerini ve olayları eserlerinde başarıyla kullanmıştır. Genellikle toplumsal yenileşme sıkıntılarını ve sancılarını anlatır.<br /> Eserlerinden başlıcalar:<br /> Romanları:Yaprak Dökümü, Çalıkuşu, Acımak, Damga, Dudaktan Kalbe, Bir Kadın Düşmanı, Kızılcık Dalları, Gökyüzü, Ateş Gecesi...<br /> Tiyatroları:Eski Rüya, Taş Parçası, Hançer, Tanrı dağı Ziyafeti, Bu Gece Başka Gece, Gözdağı, Eski Şarkı...<br /> Hikayeleri:Sönmüş Yıldızlar, Tanr<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ı </a>Misafiri, Olağan İşler, Leyla ile Mecnun. <br /> Gezi Yazıları:Anadolu Notları, İtiraflar<br /> Çevirileri:Üç Asırlık Fransız Edebiyatı<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-4826540144564969692009-04-06T10:55:00.000-07:002009-04-06T10:59:35.475-07:00Dudaktan Kalbe [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0);font-size:85%;" ><span style="font-size:100%;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Dudaktan Kalbe<br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Reşat Nuri Güntekin<br /></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>İnkılap</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 2001<br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-size:100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> :</a></span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1. KİTABIN KONUSU: </span><br />"Kınalı Yapıncak", Lamia'nın bestekâr Kenan'la yıllarca süren acı ve tatlı aşklarının öyküsü<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KİTABIN ÖZETİ: </span> <br /><br /> DUDAKTAN KALBE<br /><br />Hüseyin Kenan ;ince, uzun<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">, </a>mavi gözlü, esmer tenli, durgun, çekingen bir gençti.Küçük yaşta babasini kaybetmisti. Anesi,kiz kardesi ve kendisi dayilarinin yanin da kalirlar. Zorlukla Mühendislik mektebini bitirmistir. Fakat küçüklügünden beri musikiye aşıktır. Dayilarin yanında Reji katipliğini yapan Mesut Bey`den keman dersleri alır. Onyedi yasindadir.Mühendislik Mektebine giderken dayilarin komsusu Leyla isminde bir kıza asık olur. Çok çekingen oldugundan bunu kalbine gömer. Okulu bitirdikten sonra bir arkadaşının yardımıyla Avrupaya gider. Orada kemanını çok ilerletir ve güzel eserler verir. O artik ünlü bir Virtüoz dür.<br />Bu arada kız kardesi Afife evlenmistir.Aneside bir yil sonra Afife`nin yanına gider.Hem onları hemde dayisini görmek için Seydi köye gider.<br /><br />Istanbul’dan İzmir`e gemi ile gider.Gemide Münir Bey, Prens Vefik Paşa ve kızı Prens Cavidanla beraberdir. Dayisinin komşusu Münir Bey Kenan`nın cavidanla evlenmesini ister ve nişanlanırlar.<br /><br />Kenan Izmir`de Bozyaka`da Lamia adlı bir kızla tanısır.Lamia’nını annesi babası ölmüş amcalarının yanında kalan sakin uysal birdir. Ayrica bir yüz başıyla nişanlıdır.Kenan ona yüzündeki çillerden dolayi Kına<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">lı</a> Yapıncak ismini takar.Aralarında maceraya benzeyen bir ilişki olur. Her akşam buluşmaktadırlar. Kenan çocuk denecek bir kızla beraber olduğu için kendine kızmakta fakat yanlız kaldıklarında kendine hakim olamamaktadir.Bu beraberlik duyulur ve dedikodular baslar. Dedikodular yüzünden Amcası Şükrü Bey Lamia`yı dayisi Rıza Bey`in yanına Kütahya`ya göderir.Trende Lamia Makbule isimli birkizla tanisir.Kendinden habersiz hayata küskün bir şekilde Kütaya`da yaşamaya başlar.Yengesi ona kendini düşünmüyorsan doğocak çocuğunu düsün der.<br /><br />Lamia değişir.Lamia'nin bir kız çocuğu olur.Adıni Mebrure koyar.<br />Dayisinin kizi Mahmure üç çocukla ve kocasıyla babasının evinde kalır.Fakat bir Çavuş'u sevmiştir ve kocasının bundan haberi olmuştur. Mahmure kurnazlıkla kendisini değilde Lamia'nın Çavuşla görüştüğünü söyler. Böylece Lamia olayi üstlenmiş olur. Mahmureyi de kocasından ayrılmaktan kurtarır.Buarada Mahmure'nin kocası Resih Bey Lamia’ya saldirir.Lamia'da onu öldürür.Mahkemede beratine karar verilir.<br />Dayısı Rıza Bey onu bir tanıdığının evine teslim eder.Orada ziyerete ilk gelen Makbuledir.Makbule’nin babası onu ister ve evlenmeye karar verirler Lamia ondokuz yasındadır.<br />Kemal Beylerin evlerine Istanbul'daki kızkardeşinin oğlu Doktor Vedat gelir.Istanbul'dan Kütahya'ya sürgün olarak gelmiştir.<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">La</a>mia'nın genç ve güzel olması,dayısınında yaslı olması Vedat'ı düşündürür.<br /><br />Lamia'nın söylediği bir şarkı Kenan'ı tanıdığını haber verir.Kenan'ı İstanbul'dan tanıyan Vedat Lamia'ya Kenan'dan ve Cavidan'dan behseder.<br />Birgün Vedat Bey bir avda vuruldu diye duyulur.Bunu öğrenmeye giden Lamia Hanımın ev saybınin hazırladiği kömür közünden Vedat Beyle birlikte zehirlenirler.Dedikodular yine başlamiştir.Kemal Bey'de onun evden ayrılmasını ister.Vedat Bey olaylardan dolayı çok üzgündür.Lamia'ya evlenme teklifi eder.Lamia kabul etmez.<br /><br />Vedat'ın sürgün görevi Kütahya’da bitmiş İstanbul'a gitmiştir.<br />Bu arada Kenan Cavidan'la evlenmiştir.Üç yıldan beri ilk defa Lamia'yı düşünür. Aşk değil bir gönül oyuncaği dudaklarımızın eğlencesi ibaret diyen Kenan şimdi bu aşkın zehir gibi dudaklarından kalbe indiğini anlar ve Kınalı Yapıncagı yanında olmasını çok ister.Cavidan'la mutludeğildir. Cavidan'la İzmir'e Bozyaka'ya giderler. Cavidanla birlikte orada Lamia'yı göreceğini ümit eder. Fakat göremez ve çok üzülür.<br /><br />Kenan Bey'ler İstanbul'a giderler.Bu arada Lamia'da İstanbul'a kalkmIstIr.Kenan Bey'le Prenses Cavidan ayrılırlar.Eski arkadaş olan Vedat B<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ey</a>'le Kenan karşılaşırlar.Vedat onu muaynanesine çağırır.Orada tesadüfen Kenan Lamia ile karşılasır.Tekrar görüşmek için mektup yazar. Lamia'da o bir yaz rüyasıydı der konuyu kapatır.<br />Kenan'ın kemanının sesinden çıkan büyülü aşk sevdası böylece bitmiştir.Kenan'da bütün ümitlerini yitirmiştir.<br /><br />Lamia Vedat'la evlenmeğe razı olur ve evlenirler. Kenan Bey hayata küsmüştür. Seydiköy'e annesinin mezarına gider ve kardeşini dolaşir. Alti ay sonra ölür.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KİTABIN ANA FİKRİ:</span><br /><br />Gerçek mutluluğun şandave şöhrette olmadığıdır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: </span><br /><br />Hüseyin Kenan:<br />Babasınıküçük yaşta ka<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">yb</a>etmiş müzmim bir genç. Müzikte başarılı olduktan sonra çocukluğunu ve gençnliğini yaşamak istemiştir.<br />Nail Bey:<br />Hüseyin Kenan’ın babası<br />Melek Hanım:<br />Kenan’ın annesi. Babasından habersiz evlenmiştir. Genç yaşta dul kalmıştır.<br /> Münir Bey:<br />Kenan beyin dayısı, kendini üzüm bağlarına vermiştir.<br /> Vefik Paşa:<br />Mısırlıdır, tahsilini Paris’te yapmıştır.<br /> Prenses cavidan:<br />Vefik Paşanın kızıdır. Esaslı bir tahsili yoktur, babası gibi sanata düşkündür. Çok güzeldir.<br /> Rıza Bey:<br />Lamia’nın Kütahya’daki dayısı<br /> Kemal Bey:<br />Lamia’nın ilk nikahlı eşidir.<br /> Makbule Hanım:<br />Kemal beyin kızıdır. Lamia ile baştan beri dosthane bir tavır içindedir.<br /> Vedat Bey:<br />Kumral, şen, n<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">e</a>şeli, canı istedikçe iş yapan, çok akıllı birisi.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:</span><br /><br />Akıcı bir kitap insan sanki kendi yaşıyormuş gibi anlatılmış<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:</span><br /><br />Reşat Nuri Güntekin<br /><br />İstanbul'da doğmuş (1889), ilk öğrenimini Selimiye ve Çanakkale mahalle mektebinde tamamladıktan sonra (1909), Galatasaray Lisesi'nde ve İzmir Frere'ler okulunda okumuştur. Daha sonra İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi'ne (Fakültesine) girmiş ve buradan mezun olmuştur (1912). Bursa Lisesi'nde, İstanbul'da Vefa, İstanbul Erkek, Çamlıca, Kabataş, Galatasaray, Erenköy liselerinde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yapmıştır. Daha sonra Milli Eğitim Müfettişliğine getirilmiştir (1927). Güntekin daha sonra Çanakkale milletvekili seçilmiş (1939), sonra yeniden Millî Eğitim'e dönmüş<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> (1943</a>), başmüfettiş olmuştur (1947). Bu görevdeyken UNESCO'nun Türkiye temsilcisi ve öğrenci müfettişi sıfatıyla aynı yıl Paris'e gitmiştir. Daha sonra emekliye ayrılan (1954) Güntekin yurda dönüşünde İstanbul Şehir Tiyatroları Edebî Kurul üyeliğine seçilmiştir. Reşat Nuri Güntekin, hastalanması üzerine tedavi için gönderildiği Lon<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">d</a>ra'da ölmüştür (1956).<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-72066112174629978792009-04-06T10:50:00.000-07:002009-04-06T10:55:51.918-07:00Güneydoğu'dan Öyküler III Geri Kalanlar [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0);font-size:85%;" ><span style="font-size:100%;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Güneydoğu'dan Öyküler III<br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Hakan Evrensel<br /></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>Ümit Yayıncılık - Ankara</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 2001<br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-size:100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN İÇİNDEKİ ESERLER</span><br /> Yirmi Dokuz Yaprak Dökümü<br /> Gezi-2013<br /> Diyetin Diyeti<br /> “Bayramınız Kutlu Olsun!”<br /> Sürveyan Hekim<br /> Mankurtlar!<br /> Evlat<br /> Bacaksızlar<br /> Ölü Duhül<br /> Şart<br /> Sodome ve Gomore<br /> “Neyin Var!”<br /> Sağlam Dönmenin Dayanılmaz Ağırlığı<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1-KİTABIN KONUSU</span><br /> Genç bir kız olan Yeliz’i<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">n</a> Güneydoğu Anadolu bölgesinde düzenlenen geziye katılması ve bu gezide yaşadığı olaylar. Bu geziyle öğrendiği, bilmediği gerçekler.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2-KİTABIN ÖZETİ</span><br />GEZİ 2013<br /><br /> Yeliz 2013 düzenlenen bir geziye katılmıştır. Yıllardır annesi bu tip geziler katılmasına izin vermezken bu kez onu göndermesine çok şaşırmaktadır. Aslında Yeliz Güneydoğulu olmasına rağmen yıllardır tatillerini Batı sahillerinde geçirmeyi tercih etmektedir. Fakat Güneydoğuya gelir g<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">el</a>mez ne kadar hata yaptığını anlamıştır.<br /> Güneydoğu Anadolu bölgesinde düzenlenen, Yelizin de katılmış olduğu, bu geziler ücretsiz olup insanlara Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan güzellikleri, tanıtmak ve geçmişte bu bölgede yaşananlar hakkında bilgi sahibi yapmak amacıyla düzenlenmektedir.<br /> Otobüs küçük tepeleri aşarak ağır ağır yol almaktadır. Yeliz yıllardır Türkiye’nin bu bölgesine gelmemiş olmanın üzüntüsü içerisinde bin bir güzellikteki doğaya otobüsün camından bakmaktadır. Az ileride otobüs Orman Müdürlüğüne ait bir tesiste mola vermiştir. İnsanlar, Yeliz’i ve otobüste bulunanları misafirperver bir şekilde karşılamış, onlara ikramlarda bulunmuşlardır. Yeliz bu eşsiz güzellikteki çevrede doğayla iç içe yaşamanın mutluluğu içerisinde rehberin bölge hakkında geziye katılanlara verdiği bilgileri dinlemektedir. Bu güzellikler içerisinde aklına gene babası gelmiştir. Yıllardır özlemini duyduğu fakat hiç bir zaman sahip olamadığı babası. Yeliz babasınında bu binbir güzellikteki doğaya bakarken nöbet tutuğu aklına gelince hüzünlenmiştir. Evet babası askerlik görevini icra ederken şehit olmuştur. Onun hakkında annesinin anlattığından daha fazla bilgiye sahip değildir. Yeliz bu düşüncelere daldığı sırada rehberin ‘Mola sona erdi.’ sesiyle tekrar irkilmiştir. Otobüse tekrar yola koyulmuştur.<br /> Otobüs yüksek rakımlı bir tepeye doğru ağır ağır yol alırken rehber de tepe hakkında bilgi vermeye başlamıştır. Bu tepe bölgenin en hakim tepesidir. Bu tepeye hakim olan bölgeye hakim demektir. Bu nedenle bu tepeye 1989 yılında bir karakol kurulmuştur. 1994 yılında bu tpeye teröristler tarafından bir saldırıda bulunulmuştur. Bu saldırı sırasında büyük kahramanlıklar göstererek şehit olan Onb. Serhan Uygur’un adı verilmiştir. Bu yüzden bu tepeye Serhan Tepe denilmektedir. Rehber anlatmaya devam etmektedir, fakat Yeliz artık hiçbir şey duymuyordur. Bilmemektedir. Babasının büyük kahramanlıklar göstererek şehit olduğunu bilmemektedir. Annesinin neden yıllardan beri onu bu geziye göndermediğini şimdi anlamıştır. Ağlamak istemektedir. Ama ağlamamaya dimdik ayakta durmaya karar vermiştir.<br /> Otobüs Serhan Tepenin zirve<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">s</a>inde bulunan tesislere varmıştır. Yeliz büyük duygu karmaşası içerisinde tesise girer. Her yer el dokuması halılarla motiflerle kaplıdır. Rehber açıklamasına devam ettiği sırada içeriye bir general girer. Genereal gelmesinin sebebinin özel olduğunu hiç bir şekilde yanlış anlaşılmaması gerektiğini söyler. Yeliz tesislere Generalin kendisi için geldiğini anlamıştır. Yıllardan beri böyle duygu yüklü olaylardan kaçmıştır. Hiç bir zaman şehit anma törenine gitmemiştir. Ama yıllardır kaçtığı olay şimdi başına gelmektedir. Komutan Yeliz’in elinden tutar ve Yeliz’i geziye katılanlara tanıtır. Yeliz’in kahramanlık göstererek Serhan Uygur’un kızı olduğundan bahseder. Ona sarılır ve gözleri dolu dolu olarak salondan ayrılır. General Serhan Uygur’un şehit olduğu sırada karakolun Bölük komutanıdır. Yeliz’in geziye katıldığını duyunca hemen gelmiştir.<br /> Yeliz şok içerisindedir. Geziye katılanlar birer birer gelip Yeliz’e sarılırlar ve gözleri dolu dolu olarak oradan uzaklaşırlar. Yeliz sadece şehit olduğunu bildiği babası hakkında bir geziyle pek çok şey öğrenmiştir. Babasının arkadaşları uğruna kendini siper ettiğini duyunca daha da duygulanmıştır.<br /> Yeliz yıllar boyunca uzak olduğu ve olacağı babasıyla tanışmış onu tanıdıkça bu ülkenin neler pahasına savunulduğunu daha iyi anlamıştır. Babasının arkadaişları uğruna kendini siper ettiğini öğrenince daha da duygulanmıştır. <br /><br /><span style="font-weight: bold;">3-KİTABIN ANA FİKRİ</span><br /> İnsanlar her zaman acı gerçeklerden kaçarlar. Fakat bilmezler ki gerçek acı gerçeklerin altındadır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4-KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ</span><br />Rehber : 40 yaşındadır. Bir ayağını Güneydoğuda teröristlerle mücadele ederken kaybetmiştir. Şu anda Güneydoğuda rehberlik etmektedir. Onlara <a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">geç</a>mişte o bölgede yaşananlar hakkında bilgi vermektedir. <br />Yeliz : Diplomatlık sınavını kazanmış genç bir kızdır.Babasını Güneydoğu’daki bir çatışmada kaybetmiştir. Yıllar boyunca babasının özlemiyle büyüdükten sonra babası hakkındaki gerçekleri öğrenince şok olmuştur. Bu gezi sayesinde babasını tanıma imkanı bulduğu için çok mutludur.<br />Yeliz’in Annesi : Yıllar boyunca Yeliz’e hem annelik hem babalık yapmıştır. Güneydoğu bölgesinde düzenlenen bu geziye kızının katılmasına ilk başlarda izin vermezken sonrada yeterince olgunlaştığını düşününce izin vermiştir.<br />General : O bölgede bulunan Kolordu’nun Komutanıdır. Yıllar önce o bölgedeki karakola baskın yapıldığında, baskın yapılan karakolun Bölük Komutanıymış. Yeliz’in acısını biraz olsun hafifletmek amacıyla onu ziyarete gelmiştir.<br />Yeliz’in Babası : Yıllar önce askerlik yaptığı karakola yapılan saldırıyla şehit olmuştur. Kahramanlıklar göstererek arkadaşlarının ölmesine engel olmuştur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5-KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER</span><br /> Ben Güneydoğudan Öyküler 1 ve Güneydoğudan Öyküler 2’yi de okudum; fakat Güneydoğudan Öyküler 3’ü okuduğum zaman bu kitabın biraz ticari amaçla yazılmış olduğunu fark ettim. İçinde bulunan kısa hikayeler Güneydoğu’da yaşananlardan çok bu taraftaki insanların yaşadığı olaylar hakkında yazılmış. Kitabı okuduğunuz zaman hikayelerden etkileniyorsunuz. Evet hepsi güzel yazılmış fakat hikayeleri insana iyi yazılmış bir film senaryosunu andırıyor. Açıkçası bu kitabın Güneydoğu’dan öyküler serisinin devamı olması yerine başka bir adla çıkmasının daha uygun olduğu kanısındayım.<br /> Yazarı üslubu konusunda diyece pek bir şey olmadığını düşünüyorum. Yazar hikayelerini çok güzel bir şekilde, ince bir oyayı işler gibi, işliyor ve okuyucuyu bulunduğu mekandan alıp olayların yaşandığı yere götürüyor. Hikayelerde yer vermiş olduğu tasvirler hikayeleri daha ilgi çekici hale getiriyor. Satırlarda kendinizi buluyorsunuz ve satırlarda yaşadığınızı hissediyorsunuz. Ama kitabın amacından sapmış olması üzücü.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6-KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISACA BİLGİ</span><br />1967’DE Ankara’da doğdu<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">.</a> “Büyüyünce ne olacaksın?” diye soranlara, “Asker olacağım” dedi. Oldu. “Ozaman en iyisi!” diye; zor ne varsa onu yapmaya çalıştı. Güneydoğuya gitti. Bu kez “Bir yerlerde bir yanlış var. Ama nerede?” diye sormaya başladı. Yanlışın ne olduğunu, ordu<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/"> i</a>çinde bulamayacağını anlayınca, çok sevdiği askerlik mesleğinden kendi isteği ile ayrıldı. Gazetecilik yapmaya başladı. Doğruyu ararken, “Güneydoğudan Öyküler” ortaya çıktı. <br />Eserleri : Güneydoğudan Öyküler I,II,III.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-72268312441462080932009-01-05T08:39:00.000-08:002009-01-05T08:40:39.433-08:00Ankara'da Savai Rüzgarları [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span></span> Ankara'da Savaş Rüzgarları<br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Kazım Karabekir<br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>EmreYayınevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1997<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br />Yakın tarihimize bir ışık tutmak maksadıyla Kazım KARABEKİR ’in varisleri tarafından onun notlarının toparlanmasıyla meydana gelen bu eser yakın tarihimizle ilgili bilinmeyen tartışmaları gözler önüne sermiştir.<br />Kazım KARABEKİR 1939 yılından 1946 yılına kadar olan zaman içerisinde, T.B.M.M. içerisinde olan tartışmaları gözler önüne sererken, 2 nci Dünya savaşına girilip girilmeyeceği, girilecekse kimin tarafında olunacağı, büyük Dünya devletlerinin tarihinden gelen emellerini , bunları 2 nci Dünya savaşı ile nasıl gerçekleştirmek istediklerini, bu emellerden Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl ve ne kadar etkileneceğini anlatmaya çalışmıştır.<br />Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafi konumun yanında, Türk milletinin tarihten gelen savaş tecrübesi, askeri alanda gösterdiği başarılar ve beraber savaşa girdiği müttefiklere verdiği sözleri tutma gibi özelliklerini bilen devletlerin kendi emellerini gerçekleştirmek maksadıyla, Türk milletini kendi saflarına çekmek için sarf ettikleri çabaları göreceğiz. Ayrıca, yazar eserinde tek partili sistemin demokratik sistem içerisinde yeterli doyumu sağlayamadığının, iktidar partisi içerisinde ele alınan konulardan partinin görüşülmesini istediği konuları meclise aks ettirdiğini, bu durumda meclisin ve kamuoyunun olayların gidişatında yeterince bilgilerinin ve etkisinin olmadığının altını çizmiştir. Bu eserde anlatılan dönemi iyi anlayabilmek için dönemin daha öncesine gidip olayları incelemek , dünya devletlerinin emellerinin ne olduğuna bakmak gerekir.<br />2 nci Cihan harbinin ortaya çıkmasında etkili olan devletlerden biri de Rusya ‘dır. Öncelikle Rusya’nın tarihten gelen emelleri nelerdir onlara bakalım. Rusya Balkanlarda, siyasi ve askeri çıkarlarını elde etmek, sonra Kars Yaylası’na yerleşmek ve buradan da boğazlara hakim olup sıcak denizlere açılmayı istemektedir.<br />Çarlığın, bu amaçlı istila siyaseti iki devreye ayrılır. Birincisi Almanların, Avusturya etrafında, ikincisi Almanların, Prusya etrafında toplanma zamanıdır. 1 nci Devrede Ruslar, İngiliz ve Almanlarla müşterek çalışmışlardır.2 nci devrede ise Almanlar, Rusları olduğu kadar İngilizleri de korkutmuşlardır. Daha sonra Kırım Harbinde Ruslar mağlup olunca Orta Asya’ ya döndüler, “ Boğazların anahtarı Asya steplerindedir” dediler. İlerleyen yıllarda Ruslar Almanlarla tek başına mücadele edemeyeceğini anlayınca, 1907’de İtilaf Üçlüsünü kurdular. Almanya’nın en büyük ideali ise Alman birliğini kurduktan sonra deniz aşırı ülkelere açılmaktır. Bunu küçük devletleri ele geçirmek veya müzahir yerleştirip, oraları Almanlaştırarak gerçekleştiriyorlardı.<br />Dünya devletleri kendi emellerini gerçekleştirmek uğruna düşman gördükleri ülkelerle dahi anlaşmaya gitmekten çekinmemişlerdir. Büyük devletlerin tarihten gelen emellerini gerçekleşmesi uğruna küçük devletlere dost gibi görünüp onlardan yana bir takım anlaşmalara imza atabilirler, buna rağmen tek amaçları büyük ideallerini gerçekleştirmektir. Bu idealleri uğruna devletlerle gizli anlaşmalar yapmışlardır. Bu gizli anlaşmalar 2 nci Dünya Savaşı’nın başlama anına kadar devam etmiştir. Oluşan Almanya – İtalya – İngiltere – Fransa cephelerine karşı kimlerin onların yanında savaşa girmesi gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşa girip girmemesi, girerse kimin tarafında olması gerektiği tartışmaları son ana kadar devam etmiştir.<br />Savaşa girip girmeme ve yahut kimin tarafında girmesi gerektiği tartışmalarına etkisi olan sebeplerden biri de devletler arasındaki ikili anlaşmalardır. Örneğin Türkiye Balkan Paktı’na imza atmıştır. Rusya ile de yapılan anlaşma gereği 2 ülkeye hudut olan devletlerle herhangi bir anlaşmaya gitmeyeceklerdir. Bu durumda Rusya, Bulgaristan’a saldırırsa ne gibi siyaset izlenmesi gerekir .Türkiye Cumhuriyeti Akdeniz’de çıkarları doğrultusunda İtalya ile savaşa girerse müttefiki Almanya ile de savaşacak mıdır? Bu gibi konuların T.B.M.M.‘de tartışılıp karara varılması gerekiyordu. Almanya’nın, İtalya konusunda taahhüt vererek, kendi yanlarında savaşa girmemizi istemeleri, kamuoyunda, Almanya ile savaşa girilmesi üzerinde ağırlık kazanmıştır.<br />Rusya ile İtalya ,İngiltere – Fransa – Almanya arasında patlak veren savaşa hemen girmeyip kendi menfaatleri için daha faydalı olacak zamanı beklemişlerdir.<br />T.B.M.M.’de Kazım KARABEKİR ve bir grup milletvekilinin görüşleri şöyleydi. Büyük dünya devletleri, büyük ideallerini gerçekleştirmek için küçük devletlere dost görünürler. Onların bu amaçlarının bir aracısı olarak savaşa girmenin hiçbir mantığı olmadığıdır. Savaşa girilecekse bunun tek sebebi vatanı savunmak olmalıdır. Büyük devletlerden gerekli yardım, savaş başlamadan önce alınıp gerektiğinde vatan savunması için kullanılması lazım gelir.<br />Harpte seferberlik ilan edildiğinde hep beraber, ayrım gözetmeksizin zengini, fakiri, adaletli bir şekilde vatan savunması için üzerine düşen görevi gerçekleştirmesi gerekir. Kazım KARABEKİR Paşa’ nın düşüncelerine göre, 2 nci Cihan Harbinde, asıl olan mesele; savaşın nasıl yönlendiği değil Türk milletinin emniyeti ve istiklalinin muhafazasıdır. Savaşta yapılması gereken şunlardır: Ruslarla gerektiğinde savaşmaktan kaçınmayacağımızı göstermek, sosyal yardıma hız vermek ve haksız zenginliği önlemek kadar haksız zarureti de önlemek gerekmektedir . Cephede ve cephe gerisinde, savaşın ağır şartlarını her Türk’ün eşit oranda paylaşması gerekir. Sulh zamanında savaş ekonomisinin esaslarını yerine getirmek gerekir. Kaynakların ve stokların savaşa göre hazır tutulması gerekir.<br />Kazım KARABEKİR Paşa , dönemin hükümetine getirdiği eleştirileri eserinde şöyle sıralıyor: Seferberlik halinde iken ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla her şey vesikaya bağlanıyor. Fakat Fransa’da ekmeğin lokantalarda yüksek fiyatlarla satılması önlenemiyor, halk savaşa girmediği halde arpa karışımı ekmeği vesika ile alırken imtiyazlı insanlar Fransa’da ekmeklerle köpeklerini besliyorlar. Tam bu ortamda Yunanistan’a İsmet İnönü’nün emriyle 60 ton buğday satılıyor .Bu da hudutlarda daha sonra açlık baş göstermesine neden oluyor. Kısacası halk savaşa girmediği halde savaşa giren ülkelerden daha fazla savaştan etkilenmiştir.<br />İngiliz sefiri, zamanın dışişleri vekili Şükrü SARAÇOĞLU’na Almanlarla siyasi, iktisadi ilişkilerin kesilmesini istediklerini bildiriyor. Şükrü Saraçoğlu, buna savaşa girmemizi isteseydiniz daha iyi olurdu diye cevap veriyor. Bu savaşa girebilecek durumda olduğumuzu gösteren bir cevaptır. Oysa Kazım KARABEKİR Paşa önderliğinde bir grup milletvekili savaşa girmememiz gerektiğini düşünüyor ve nedenlerini şöyle sıralıyor; Almanlarla 1 nci Cihan Harbinde Ruslara karşı savaştıktan sonra şimdi Ruslarla, Almanlara karşı savaşmanın anlamını halkta dahil olmak üzere kimse çözemiyor. Halk arasında barış zamanında yeterince hazırlık yapılmadığı için tüm yurdun elden gitmesi ve yok olması endişesi vardır.<br />08.06.1942 günü Seyfi DÜZGÖREN, Recep PEKER gibi vekiller savaşa girmemiz gerektiği yolunda teklif verdiler. Bu teklif grubunda kabul olundu, fakat Kazım KARABEKİR ve aynı düşüncede olan bir grup milletvekili ağır tenkitleri sonucunda Almanlar sebebiyet vermedikçe savaşa girilmemesi konusunda teklifte bulundular. T.B.M.M.’nde bu teklif kabul edildi.<br />03.04.1943 günü İsmet İnönü-CHURCILLE müzakere yapmak için Kahire’ ye gider. Aynı gün Kazım KARABEKİR Paşa savaşa girilmesi şart ise sıcak savaş yerine müttefiklere asker göndermeyi teklif ettiler. Yakın tarihimizde meydana gelen olayları günümüze kadar ulaştıran bu eserler, tek partili sistemin demokratik hayat içerisinde ne kadar yetersiz kaldığını gözler önüne sermektedir.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-8501790086047478022009-01-03T09:04:00.000-08:002009-01-03T09:07:23.226-08:00Sessiz Ev [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Sessiz Ev</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Orhan Pamuk<br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ : </span>CAnYayınevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> ??<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitabın Konusu<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">: </a></span><br />Biri tarihçi, biri devrimci, biri de zengin olmayı kafasına koymuş üç torunun, 1980 yazında İstanbul’dan elli kilometre uzakta, Cennethisar’da yaşayan babaannelerini konağında geçirdikleri bir haftanın öyküsüdür.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitabın Özeti: </span><br />Yüzyılın başında, siyasetle uğraştığı için İstanbul’dan uzaklaştır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ı</a>lan, sürgüne gönderilen dede, Cennethisar’da bir konağa yerleşmiş Bütün yaşamını Doğu ile batı arasındaki uçurumu bir çırpıda kapatacağını sandığı büyük bir ansiklopedinin yazımına vermiştir. Öldükten sonra babaanne ve yanında çalıştırdığı cüce bir kahya tek başlarına yaşayıp gitmektedirler. Her yaz olduğu gibi bu yaz da şehirden gelecek torunları beklemektedirler. Torunlar gelince, tam babaannenin düşündüğü gibi aynı konuşmalar yapılır ve herkes kendi odasına ve kendi dünyasına çekilir. Babaanneyle beraber dedelerinin mezarını ziyaret ederler. Kitapta bekirki bir konu işlenmemekte. Aslında kitapı ilginç yapan da bu. Olaylar sırasında kişilerin kendi bakış aöılarından düşüncelerini anıarını öğreniyorsunuz. Genel olarak iki aşk hikayesi işlenmiş. Aslında ikisi de platonik. Torunlardan biri olan Nilgün’e hala Cennethisarda oturan eski çocukluk aşkı ilgi gösteriyor. Adı Hasan olan bu platonik aşık geçen zaman içinde solcu görüşlerin etkisinde kalmış ve kasabada sanki onların bir adamı olarak yardım parası manasında haraç toplamaktadır. Diğer bir torun olan Metin ise Ceylan adındaki zengin bir kıza aşıktır. Bir süre sonra evdekilerin de bundan haberleri olacaktır. Faruk Bey uzun zamandır aşırı derecede içki içmektedir. Ev halkı ve babaane bunu görüp elinden bir şeyin gelmemesi nedeniyle üzülmektedirler. Olaylar çoğu zaman kişilerin kendi anılarıyla kesilemktedir. Kitabın sonlarına doğru Nilgün’ün cumhuryet gazetesi aldığını gören Hasan Nilgün ile tartışırlar. Tartışma sonucu yere düşen Nilgün bir gün sonra beyin ka<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">na</a>masından hayatını kaybeder.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitabın Ana Fikri: </span><br />Doğu ile batı arasındaki uçurumun bir anda bulunan bir buluşla değil ancak ve ancak insanların kafalarındai değişmelerle kapatılabileceği.<br /><br />Kitaptaki olaylar ve şahısların değerlendirilmesi:<br /><br />Babaanne : (Fatma Hanım)90 yaşına gelmiş, torunlarını seven ancak onların babaannelerine soğuk davranmalarınından hoşlanmayan, daha fazla ilgi isteyen evin sahibesi.<br />Faruk Bey : Kendisini içk<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">i</a>ye kaptırmış, hayatta kaybettiklerini unutmaya çalışan ve gelecekten umudunu tamamen kesmiş biri.<br />Nilgün : Torunlardan ikincisi. Belkide babaanneyi anlayan en iyi insan. Küçük yaşta anne ve babasın kaybetmiş olması ve kız torun olmasından dolayı hayaa biraz daha farklı bakan bir kişi. Hasan’ın kendisine aşık olduğundan uzun bir süre habersiz.<br />Metin : Cennethisar’a biraz olsun eski günleri tazelemek ve yeni aşklar yaşamak için gelmiş biri. Kasabadaki arkadaşlarıyla birlikte dolaşıp zaman öldürür.<br />Recep : Evin cüce uşağı. Babaanneye bakıyor. Kasabalılar cüce olduğu için biraz garip davranıyorlar. Kalabalıktan ve değişimden babaanne gibi pek hoşlanmayan biri.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitap hakkında şahsi görüş: </span><br />Kitabın anlatım şekli daha önce okuduğum kitaplara hiç benzemiyor. Kitap şahısların bakış açılarından çoğu zaman hangi kişi tarafından olayların gözlendiği anlaşılamadan okuyucuya sunuluyor. Böylelikle okuyucu konu hakkında bir çok farklı bakış açısına sahip oluyor. Bu neden<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">l</a>e de daha önce okuduğunuz kitaplara benzemiyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Yazar hakkında bilgi<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">: </a></span><br />Orhan Pamuk<br />1952’de İstanbul’da doğdu ve Cevdet Bey ve Oğulları ve Kara Kitap adlı romanlarında anlattığına benzer bir ailede, Nişantaşı’nda büyüyüp yetişti. New York’ta geçirdiği üç yıl dışında hep İstanbul’da yaşadı. Liseyi Robert Koleji’nde bitirdi, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde üç yıl mimarlık okudu, 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi. 1974’den başlayarak düzenli bir şekilde yazı yazmayı kendine iş edindi. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları 1979’da Milliyet Yayınları Roman Yarışması’nı kazandı. 1982’de yayımlanan bu kitap 1983 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü de aldı. Aynı yıl ilk baskısı çıkan Sessiz Ev ile 1984 Madaralı Roman Ödülü’nü ve bu kitabın Fransa’da çıkan çevirisiyle de 1991 Prix de la découverte européenne’i (Avrupa Keşif Ödülü) kazandı. 1985’de yayımlanan tarihî romanı Beyaz Kale Pamuk’un ününü yurt içinde ve yurt dışında genişletti. New York Times gazetesinin “Doğu’da bir yıldız yükseldi” sözleriyle karşıladığı bu kitap, belli başlı bütün Batı dillerine çevrildi. 1990’da yayımlanan Kara Kitap, karmaşıklığı, zenginliği ve doluluğuyla çağdaş Türk edebiyatının üzerinde en fazla tartışılan ve en çok okunan romanlarından biri oldu. Ömer Kavur’un yönetmenliğini yaptığı Gizli Yüz filminin senaryosunu da Pamuk 1992 yılında kitaplaştırdı. 1994’te yayımlanan ve esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli gençleri hikâye ettiği Yeni Hayat adlı romanı Türk edebiyatının en çok okunan kitaplarından biri oldu. 1998’de yayımladığı Benim Adım Kırmızı adlı romanı olağanüstü bir ilgi gördü. Romanları yirmi dile çevrilen Orhan Pamuk yirmi beş yıldır tuttuğu defterler<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">, d</a>ergi ve gazetelere yazdığı yazılar, denemeler, eleştiri yazıları, röportajlar ve gezi notlarından yaptığı titiz bir seçme ile daha önce yayımlanmamış “Pencereden Bakmak” adlı uzun hikâyesini Aralık 1998’de Öteki Renkler başlığıyla kitaplaştırdı.<br /><br />Yazdığı Eserler : Benim Adım Kırmızı, Beyaz Kale, Cevdet Bey ve Oğulları, Gizli Yüz, Kar, Kar / Sert Kapak, Kara Kitap, Kara Kitap Ciltli, Öteki Renkler, Öteki Renkler 1. Hamur, Sessiz Ev, Yeni Hayat<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-57964392856255890642009-01-03T08:57:00.000-08:002009-01-03T09:00:49.389-08:00Lüzumsuz Adam [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0);font-size:85%;" ><span style="font-size:100%;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Lüzumsuz Adam</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Sait Faik Abasıyanık</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Bilgi Yayınevi</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1987<br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-size:100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1. KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br />Mansur Bey adlı,bütün günleri aynı faaliyetler çerçevesinde geçen bir adamın hikayesi anlatılıyor.Hayatındaki sıradanlıklar ve bundan duyduğu zoraki mutluluk en ince ayrıntısına kadar belirtiliyor.Sonunda ise bu hayattan nasıl vazgeçebilirim sorusunu soruyor kendi kendine.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KİTABIN ÖZETİ: </span><br />Haftanın 7 günü aynı şeyleri yapan Mansur Bey her zaman ki gibi kahvesine gider ve kahve sahibi Yahudi bayanla kapuçinolu fransızca sohbetine başlar.Daha sonra kütüphaneye giderek bir Fransızca dergi alır.Çünkü bu dergi yarınki sohbetine yardımcı olacaktır.Öğlene doğru işkembecisine gider ve ekşi ekşi limonlu işkembesini içer Bayram’ın dükkanında .<br />Akşam Fransızca dergisindeki bilmediği kelimeleri tercüme ederken uyuyakalır.Fakat saat 4:30’daki akşam gezintisi için uyanacaktır elbette.Gezinti sırasında akşam olduğunu pastahanesinin perdesi çekilnce anlar.Portakalını alır ve meyhaneden çıkan insanları izlemeye başlar.Daha sonra karşı meyhaneye girer,her zamanki içkisini içer ve her zaman olduğu gibi zurnacı ,zurnasının kamış düdüklerinden bi<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ri</a>ni değiştirirken masasından kalkar.<br />Yedi seneden beri mahallesinden çıkmayan Hünsar Bey bir gün mahalesinden çıkmaya karar verir.<br />İstanbulun güzelliği onu büyülemiştir ve aklına ne gelir biliyor musunuz? Dükkanla,evi satıp,gazinodaki alnı dar kızı metres tutup,daha sonra bir Boğaziçi vapuruna binip,Bebek’le Arnavutköy önlerinde oturduğu tabureden kalkıp,kendisini denizin içine bırakıvermek.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3. KİTABIN ANAFİKRİ:</span><br />Her gün aynı şeyleri yapan bir adamın gerçekleştirdiği faaliyetler en ince detayına kadar anlatılıyor.Rutin faaliyetleri gerçekleştirmesine rağmen ,içinde daha değişik şeyler yapma isteğinde olan başka bir insan var ve bu da diğer kişilerle olan ilişkilerinde ve düşüncelerinde açığa çıkıyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: </span><br />Hünsar Bey ,sakin bir yaşam seven veya başka işlerle uğraşma düşüncesinde olmayan biridir.Detaya inersek işkembe çorbası içmeyi seven,Fransızca’ya meraklı ,tek geliri dükkan kirasından ibaret bir insan…<br />Bayram,işkembe dükkanının sahibi.<br />Salomon,portakal satıcısı.<br />Ve pastahanenin sahibi Yahudi kadın<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:</span><br />Hikayenin akışından çok olayların ve yerin tasviri dikkatimi çekti ve hoşuma gitti.Sanırım yazar oluşturduğu karakterlerle kendi iç dünyasındaki istekleri,düşünceleri dışa vuruyor.Onlarla olan diyalogları,onlar hakkındaki düşünceleri saf ve yalın.Olduğu gibi anlatılan olaylar sanki insana oradaymış hissi veriyor ve okumanın amacına ulaşılmış oluyor.Hikayeden çok tasvire önem verdiğimden Sait Faik benim için güzel bir kaynak oldu.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISACA BİLGİ:</span><br /><br />SAİT FAİK ABASIYANIK<br /><br />1906- Sait Faik Abasıyanık Adapazarı’nda doğdu.<br />1912 -1924 İlköğrenimini Adapazarı Rehb<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">er</a>-i Terakki Mektebi’nde yaptı.İki yıl Adapazarı İdadisinde okudu.<br />1925-1928 İstanbul Sultanisinde başladığı orta öğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde bitirdi.Şiir yazmaya yöneldi.<br />1930-İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde bir süre okudu.İlk yazısı ve hikayesi “Uçurtmalar” yayımlandı.<br />1931-Babasının isteğini kabul ederek iktisat öğrenimi için isviçre’nin Lozan kentine gitti.Oradan da Fransa’nın Grenoble kentine geçti.<br />1933-İstanbul’a döndü;bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı.<br />1936-Semaver’I yayımladı.<br />1938-Marsilya’ya gitti.<br />1939-Sarnıç ve Şahmerdan’ı yayımladı.Babası öldü.<br />1940-‘Çelme’ adlı hikayesi yüzünden dava açılarak askeri mahkemede yargılandı ve aklandı.<br />1944-Medarı Maişet Motoru yayımlandı ve toplatıldı.Hastalandı,siroz tanısı kondu.Bir küskünlük dönemine girdi.Bu dönemde Burgaz Adasında yaşamaya başladı.<br />1948-Lüzumsuz Adam yayimalndı.Küskünlük dönemi sona erdi.Kent yaşamı ağır basmaya başladı.<br />1950-Mahalle Kahvesi ve Havada Bulut yayımlandı.Pasaport aldı,pasaportuna “mesleksiz” yazıldı.<br />1951-Fransa’ya tedavi olamay gitti.Paris,hastane,kaçış.Kumpanya yayımlandı.<br />1953-Kayıp Aranıyor ve Şimdi Sevişme Vakti yayımlandı.Uluslararası Mark Twain Derneği,yazara onur üyeliği verdi.<br />1954-Az Şekerli ve Alemdağ’da Var Bir Yılan yayımlandı.11 Mayıs’ta İstanbul’da öldü.<br />1955-Tüneldeki Çocuk yayımland<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ı.</a><br />1956-Mahkeme Kapısı yayımlandı.<br />1964-Burgaz Adası’ndaki evi müzeye dönüştürüldü.<br />1970-1989-Bütün eserlerinin toplu basımı gerçekleştirildi.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-27371754021044167852009-01-03T08:51:00.000-08:002009-01-03T08:57:02.161-08:00Zulüm Dağları Aşar - Çanakkale İçinde [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Zulüm Dağları Aşar - Çanakkale İçinde</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Rahmi Özen</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Kalkan Matbaacılık</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 2000<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1.KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> <br />Yüzyıllarca başarıdan başarıya koşan, zafere doymayan Türk milleti<br />19 ncu – 20 nci yüzyılın sonlarında toprak kaybetmeye başlamış ve nihayet 20 nci yy. ilk çeyreğinde, koskocaman imparatorluk küçüle küçüle elinde sadece anavatan Anadolu kalmıştır. Düşman, ayağı, kolları kesilmiş hasta adama son vermek için Çanakkale’den İstanbul’a hareket eder.Modern silahlarla donatılmış düşman, paslı süngü ile durdurulur(Çanakkale’de Anadolu halkının ve bunlardan bir kesit olarak Kastomonu ahalisinin yaptıkları fedakarlıklar anlatılmıştır.).<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2.KİTABIN ÖZETİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> <br />1910 yıllarında , Osmanlının gide gide küçüldüğü bir dönemde olay cereyan etmektedir.<br /> Anadolunun küçük güzel bir köyünde, babasını, eşini ve kardeşini kara düşmanla şavaşırken şehit veren Fatma hanım henüz üç aylık evli olan oğlunu savaşa göndermenin verdiği hüznü ve mutluluğu iç içe yaşıyor.<br /> Ağıtlar ince bir ezgiyle taze gelinlerin yiğitlerine hicranları:<br /> <br /> “Ağamı yolladılar Yemen iline<br /> Çifte tabancalar taktı beline<br /> Duvağımı takalı onbeş gün oldu<br /> Ayrılmak mı olur yeni geline.”<br /> <br />Bu ağıtlar köyün sokaklarından yankılanıyor.”Yaktı Hocam gelinlerin acıklı ağıtları içimi” Şair diyor ve diyor köyün imamı Abdullah Efendi’ye . Şair ve Abdullah Efendi kolkola takılıp imparatorluğun yaşadığı karanlık günleri düşünerek adım adım yol alıyorlardı.<br /> Bir kaç hafta sonra, postacı Ali’ye her zamanki gibi elindeki zarfı muhtara verdi. Zarfta Ahmet’in şehit olduğu ve İtalyanların Bingazi’yi aldığı yazıyordu.Bu sırada Elif bağırarak kahvehaneye geldi.Rüyasında Ahmet’in Şehit olduğunu anlattı.Şair bunu teyit etti. Elif bayılırken ağzından çıkan bu nağmeler yürekleri yakıp kebap ediyordu:<br /> <br /><br /> “Postacının mektubunu düğün mü sand<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">ın</a><br /> Mavi rengi yalnız göğün mü sandın<br /> Yemen’e gideni gelir mi sandın<br /> Tez gel ağam tez gel dayanamirem<br /> Yürekten hançer uyuyamirem.”<br /> <br />Fatma Ana taze gelini sever, ellere gitmemesi için başını oğlu Mehmet’le bağlar.<br /> Köyün Camlı Kıraathanesinde her gün aynı kişiler savaşa ait meseleler hakkında konuşurlar…İmam İbrahim Efendi,Şair,Muhtar ve diğer yaşlılar. Şair :“Almanların Goben zırhlısı ve Breslav kruvazörü Çanakkale’yi geçip istanbul’a geldi ve adları Yavuz ve Midilli gemileri olarak değiştirildi. Bunlar Almanların bir oyunudur , bizi savaşa sokmak için.” Ve dediği gibi de oldu. Alman Generali Bronzer Paşa Mürettebatına Türk giysileri giydirip Rus gemilerine ve limanlarını topa tutar.Böylece savaşa girmiş oluruz.<br /> İtilaf devletleri Çanakkale’ye bir saldırı planlar.<br /> “Ben umutsuzum Şair” dedi Hocaefendi. “Küçüle küçüle el kadar toprağı kalan Osmanlı’dan umudu kestim. Bunca devlet karşısında hangi gücümüzle kaç gün dayanabiliriz. Avrupa hürriyetimizi elimizden alırsa ne yaparız?"<br /> Şair : “Ümitvar ol Hocam! Ümitvar ol, dünyanın bütün mahşeri Çanakkale’de hücuma geçse, ben umudumu yitirmem.”<br /> <br /> “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">,</a><br /> Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım<br /> Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner taşarım<br /> Yırtarım dağları , enginlere sığmam taşarım.”<br /> <br />Düşman gemileri Çanakkale’yi topa tutmuştu. Gülle, top ,tüfek sesleri etrafı çınlatıyordu onlarca teyyare uçuyordu Çanakkale üstünde.<br /> Sahra çadır hastahanesi dopdolu idi yaralılarla…Doktorlar , hemşireler, sihhiye erleri canla başla sarıyorlardı askerlerin akan kanlarını. Taş taş üstünde kalmamış kol ve bacaklar etrafta gezişiyorlardı ama Türk askeri düşmanın Çanakkale’ye ayak basmasına izin vermiyor ve kıyasıya çarpışıyorlardı.<br /> <br /> “Atamaz adımını gömülmeden son asker…<br /> Askerimiz gömülse dirilecek şehitler…”<br /> <br />Mustafa Kemal top,gülle ve teyyarelere karşı süngü ile düşmana kök söktürüyordu, Conkbayır’da.Düşmanı denize sürüyordu. Mustafa Kemal’in zaferi tüm Anadolu halkını motive edip ümit beslettiriyordu.Sahra hastahanesinde, Elifçe Mehmet’in altı ay önce değil,vurularak hastahaneye getirilp şehit düştüğünü görür.<br /> Bu sıralarda 14-15 yaşlarında ilköğretim öğrencileri silahlanıp Çanakkale’ye yol aldılar.(Çanakkale’de savaşacak kimse kalmadığı için.)Gidenler geri dönmüyordu.<br /> Savaşın bilançosu:251.309 şehit Türk askeri ve bir o kadar da düşman ölüsü .<br /> <br />Şair : <br /> <br /> <br /> “Orda bir Hintli yatıyor, yanında Senegalli<br /> Ufka bakıp ağlarken kederleri besbelli<br /> Hepsi, hürriyetlerine kurşun attılar, bilmeden<br /> Boğazdan geçilir mi bütün Türkler ölmeden<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">?”</a><br /> <br /> Çanakkale geçilmedi… Geçilmeyecek… Avrupa , bütün esir kitlelerini Türk’ün önüne yığdı bu savaşta.Garbın bütün zırhını, ejderin hırsını…Öyle bir çığdı o çığ ki , insanlığı korudu Türk milleti kendisiyle birlikte bu savaşta.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3.KİTABIN ANA FİKRİ:</span><br /> <br />Türk milleti , varoluşundan beri hür ve bağımsız yaşamıştır.Hiçbir millet ve devletin himayesinde kalmamış ve bundan sonra da kalmayacaktır. “ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım !”<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:</span><br /><br /> Şair:Kastamonu ilçesinde müezzin olup, vatanın düşman elinden ancak millet elinden kurtulacağını savunur.<br /><br /> Hoca Bey:Kastamonu’da bir cami imamı ; düşman gemilerini İstanbul’a de-mirlediği zaman tüm ümidini yitirmiştir.<br /><br /> Fatma ana: Oğlunu,eşini ve babasını şehit vermiş çilekeş bir Anadolu anasıdır.<br /><br /> Elif:Fatma ananın henüz iki üç aylık körpecik gelinidir.Eşini Çanakale’de şehit verecektir. <br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /><br /> Zulüm Dağları Aşar –Çanakkale İçinde adlı kitap Çanakkale‘deki milletimiz göstermiş olduğu eşi benzeri olmayan kahramanlık timsalini şiirsel bir üslüpla dile getirmekte ve kitaba akıcılık kazandırmıştır.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :</span><br /><br /> 1949 yılında Terme’de doğan Rahmi Özen lise öğrenciliği yıllarından itibaren, kendine özel şiirsel uslübü ile hep üretmiştir. İnsanlık için , Türk edebiyatı için ,Türk dilinin gelişimi için…<br /> Yazdığı eserleri nedeniyle çeşitli devlet kurumlarından, gönüllü kuruluşlardan birçok takdir almıştır.<br /> Yazarın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan eserleri:<br /><br />• Yeşile Hasret Gözl<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">e</a>r<br />• Yaralı Ceylan<br />• Bir Damla Su<br />• Töre Bitti<br />• Boğaç Han Destanı<br />• Çanakkale Diye Diye<br />• Hacı Bayram Veli <br /><br />Yayın evlerince yayınlananlar:<br /><br />• Son Kurban<br />• Göz Yaşları<br />• Mukaddes Çile<br />• Bana Beni Anlat Öğretmen<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">im</a><br /><br />Türk dilini en güzel kullanan çağdaş yazarlarımızdan olan Rahmi ÖZEN edebi sanatların her dalında ; Türk edebiyatına özgün eserler kazandırmıştır.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-83245156231101605572009-01-02T04:14:00.000-08:002009-01-02T04:16:51.656-08:00Acımak [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Acımak</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Reşat Nuri Güntekin</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> İnkılap Kitabevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1989<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN KONUSU <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> :</a></span> Bir öğretmenin ,babasının günlüğünü okuyarak geçmişi ile ilgili doğruları bulması.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ :</span>Zehra kasabanın en tanınan kişisidir.Çok iyi bir öğretmen olup sevilen birisidir.Fakat geçmişte yaşadılarından dolayı acıma duygusundan yoksundur.Bir gün Maarif Bey gelip bir mektup verir.İstanbul’dan cağrıldığını ve babasının çok hasta olduğunu söyler.Ama o bunu kabul etmez .Çünkü küçükken annesinin ,ablasının ve kend<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">is</a>inin başına gelen bütün olaylar hep onun yüzündendir.Belli bir süre sonra baskıya dayanamaz.İstanbul’a gitmek üzere trene biner.Trende hep babasının annesine ,ablasına bağırmasını,sarhoş sarhoş eve gelmesini düşündükçe ona nefreti artar.Üstelik komşuları olan Necip Bey ve ablasının o kadar iyiliğine karşın onlarlada kavga etmiştir.İstanbul’a gelipte verilen adrese gittiğinde yaşlı bir adam ve kadın onu beklerl.Onlar babasının öldüğünü söylerler.Ondan kalan birkaç eşya ve sandık verirler.Akşam uykusu gelmeyince kutuyu açar.Birkaç eşya ve bir günlük bulur.Günlüğü okumaya başlar.Günlük babasının ilk memur olduğu yıldan başlar.Birkaç yerden sonra tayini Diyarbakır’a çıkar.Burda annesiyle tanışır.Herkes onun kötü biri olduğunu söylemesine rağmen onla evlenir va kaynanasıyla İstanbul’a gelir.Burda karısının ve kaynanasının kötülüklerini yavaş yavaş öğrenir.Kavga etmeye başlarlar.Üstelik dolapları karıştırınca aşk mektupları bulur.Bu mektuplar komşusu Necip Bey’den gelmiştir.Bu olaya cok üzülür ve eve gelmemeye başlar.Necip Beyle kavga eder ;işten atılır.Sadece iki kızı için yaşamaktadır artık.Fakat annesi onu kızlarına karşı kötülemektedir.Ablası annesinin tutarsızlığından dolayı ölür.Diğer kızının da aynı duruma düşmemesi için evden kaçırır.Bir yurda yerleştirir.Belli bir süre sonrada karısı ve kaynanası ölür.Günlük burada biter.Bu olaydan sonra Zehra çok pişman olur.Artık bütün gerçekleri öğrenmiştir.Ayrıca acımayıda öğrenmiştir.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ANAFİKRİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span>Hayatımızda eş şeçimini çok iyi yapmalıyız.Eğer iyi şeçim yapamazsak ileriki hayatımızda başarılı olamayız.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KARAKTERLER :</span><br />Zehra :Çok iyi bir öğretmendir.Çok sevilmektedir.Fakat acıma duygusundan yoksundur.Babasına karşı olan nefreti daha sonra acıya dönüşmüştür.<br />Mürşit Efendi :Cok iyi birisi olup dürüsttür.Herkese yardım etmeyi seven birisidir.Memurluk mesleğine çok düşkün birisidir.Fakat yanlış eş seçiminden dolayı mahvolmuştur. Kendine içkiye vermiş her şeyini kaybetmiştir.<br />Annesi :Çok kötü birisi olup evlendikten sonrada kötülüklerine devam etmiştir.Üstelik kocasını aldatmıştır.<br />Anneannesi :O da kızının kurbanı olmuştur.Fakat ister istemez bir süre sonra kızının yanında yer almıştır.Damadına kötülükler yapmıştır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">ROMAN HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER :</span>Kitap bize hayat dersi vermekle birlikte o zamanki durumuda göz önüne sermektedir.Kitap oldukça sürükleyici olup sıkmamaktadır.Dili ağır değildir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">YAZAR HAKKINDA BİLGİ :</span><br />REŞAT NURİ GÜNTEKİN<br /> 1889 Yılında İstanbul’da doğmuştur ve1956 yılında Londra’da ölmüştür. Ünlü roman, hikaye ve tiyatro yazarıdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat bölümü mezunudur. Öğretmenlik, müfettişlik, milletvekilliği ve Paris Kültür Ateşliği gibi görevlerde bulunmuştu<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">r.</a><br /> Hikaye ve tiyatro türlerinde eser vermiş, olan Reşat Nuri , asıl şöhretini romanlarıyla ve bilhassa Çalıkuşu romanıyla yapmıştır. Bu romanda ülkücü aydın bir genç kız tipi olan İstanbullu Feride, kültürlü, ahlaklı, fazileti ve şefkatiyle, önceleri kendisine birazda şüpheyle bakan bu insanlarla kaynaşmayı başarmıştır. Bu bakımdan Çalıkuşu romanı, yazarını gölgede bırakan bir şöhret kazanmıştır. Feride Anadolu’ya ışık götürecek genç öğretmen hanımlarının örnek tipi haline gelmiştir.<br /> Reşat Nuri, realist(gerçekçi) bir romancımızdır.Batı’dan aldığı teknikle yerli olay ve şahısları anlatmıştır. Memleketimizin çeşitli yerlerinde, toplumun çeşitli zümre ve tabakalarına mensup insanlar arasında geçen acı-tatlı hayat sahnelerini eserlerinde canlandırmıştır. Canlı, renkli ve tesirli bir üslubu vardır. Dili akıcı, temiz bir İstanbul Türkçesidir. Eserleri görgü ve tecrübeye dayanmaktadır.<br /> Bütün büyük ve hakiki romancılar gibi, Reşat Nuri de gerek Anadolu gerçeklerine, gerekse üzerinde durduğu diğer mesleklere gerçekleri saptıran peşin hükümlü bir gözle bakmamıştır. İnsanı insan olarak ele almış, objektif bir gözlem ve değerlendirmeye tabi tutmuştur<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><span style="font-weight: bold;"><br /> ESERLERİ: </span>Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Acımak, Damga, Kızılcık Dalları, Eski Hastalık, Miskinler Tekkesi, Anadolu Notları 1-2, Yaprak Dökümü, Ateş Gecesi, Bir Kadın Düşmanı, Gökyüzü, Değirmen, Yeşil Gece, Olağan İşler, Gizli El, Haberlerin Çiçeği, Sönmüş Yıldızlar, Tanrı Misafiri, Kan Davası, Kavak Yelleri, Leyla İle Mecnun, Son Sığınak, Hançer, Hülleci, Bir Köy Öğretmeni, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrı Dağı Ziyafeti, Eski Şarkı, Hz. Muhammed’in Hayatı, Kahramanlar, Don Kişot, Yabancı, Atlı Adam, Bir Fakir Delikanlı, La Dam O Kamelya, Evham, Hakikat, İtiraf<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">, </a><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-26748867352657088892009-01-02T04:10:00.000-08:002009-01-02T04:14:01.417-08:00Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Hüseyin Rahmi Gürpınar</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> İnkılap Kitabevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1968<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1. KİTABIN KONUSU <a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> <span style="color: rgb(0, 0, 0);">:</span></a></span> KUYRUKLU BİR YILDIZIN DÜNYAYA ÇARPACAĞI HABERİ VE KADIN İLE ERKEK ARASINDA OLAN ÇATIŞMALAR VE DOĞAN BÜYÜK BİR AŞK ANLATILIYOR.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KiTABIN ÖZETİ : </span>1910 yılının Mayıs ayında Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentisi yayılır. Bu haber dünyada olduğu gibi İstanbul’da da bir panik yaratır. Kenar mahallelerdeki cahil kadınlar da bu işi kendi anlayışlarına göre yorumlarlar.Romanın kahramanı olan İrfan Galib’de bu mahallede oturmaktadır.Zengin bir ailenin oğlu olan İrfan ,batı ilimlerini tahsil etmiş ,geniş fikirli fakat tuhaflıkları olan bir gençtir. Yolda peçeli bir kadın görür.Onun çok güzel ve bilgili bir genç kız olduğunu hayal ederek peşine takılır.Bir çok tesadüften sonra ,bu güzelle ilgili hayaller kurar.Acemice bir konuşma girişiminden sonra kadın tarafından terslenir.Bu olay onu büyük bir kadın düşmanı yapar. Kadınların zayıflığı ile ilgili makaleler yazar.Kadınları korkutarak küçük düşürmek için Halley Kuyruklu Yıldızı ile ilgili konferanslar düzenlemeye karar verir. Anatomi ,astronomi,fizik karışımı tuhaf konferransına ,bir de kuyruklu yıldızın çarpmasıyla kopacak olan kıyameti tasvir eden korkunç rüya ekler.Bir süre sonra maceraperest bir kadından mektup alır.İrfan bu mektuba coşkun ve duygulu bir cevap yazdıktan sonra konferansının ikinci bölümünü hazırlar.Ev halkını ,mahalle esnafını kıyametin kopacağına inandırmıştır.Herkes birbirine itiraflarda bulunarak helalleşir.İkinci konferansta İrfan’ın kıyamet sahnesini tasvir ettiği sırada ,önceden hazırladığı küçük oyun sahnelenir.Etrafta patlayan çatpatlar ,fişekler ,yukarı katta devrilen masa ve dolaplar ,kadınları çılgına çevirir. Bu sırada tanımadığı hayranı ile mektuplaşması sürmektedir.Onun hakkında çok kötü şeyler öğrenmesine rağmen kadına evlenme teklif eder.Kadının bu evlilik için bir şartı vardır. Kuyruklu yıldızın çarpacağı ana kadar İrfan’a yüzünü göstermeyecektir. Halley’in görüneceği gün düğün yapılır.Evin damında dürbünle gökyüzünü araştıran gelinle güvey arasınd<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">a</a> bilimsel , felsefi ,uzun konuşmalar geçmektedir. Genç gelin ,evliliğinin ilk gününden aklını ,bilgisini kocasına ispat ederek, eşit şartlarda sürecek bir beraberliğin temelini atmıştır.Gelin hanım İrfan’dan kadınların öcünü almak için bir oyun yapmıştır ve bu oyunun sonunda İrfan’ın ona iyi bir koca olacağını anlamıştır.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">3. KİTABIN ANAFİKRİ : </span>İnsanların cahilliklerinden dolayı farklı yorumlanan bazı olaylar sonucunda ,kandınların ve erkeklerin eşit şartlarda muhakeme gücüne sahip olduklarını ve kurulan yeni bir yuva anlatılıyor.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :</span><br /><br /><br />İRFAN GALİB :Batı tahsili görmüş<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">,</a> yaratıcı zekasını iyi kullanan insanları çok rahat etkileyebilen tuhaf ,yakışıklı bir gençtir.<br /><br />LÜTFİYE : İrfan’ın evlendiği ,zeki ve güzel ,iyi bir eğitim almış hanımefendidir.<br /><br />EV HALKI :Cahil, herşeye çok rahat inanabilen sevdiklerine yürekten bağlı olan kişiler.<br /><br />ESNAF : Her duyduğuna çok çabuk inan ,araştırmayı sevmeyen cahil insanlar.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :</span> Kitapta ustaca hazırlanmış entrikalara yer verilmiş. Toplumun çok çeşitli alanlardaki günlük yaşayışı ,değer hükümleri eleştirilmiştir.Batı özentisi olanlara şiddetle çatılmaktadır.Bunun için yazar ,mizah unsurunu ustalıkla kullanmıştır.Mizahi boyutuyla düşündüren ,okurken değişik dünyalara götüren güzel bir roman.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span>Hüseyin Rahmi ,romanlarının sayısı ,konuyu elealış tarzı ,tiplerinin canlılığı ,değişik üslubu ile önemli bir romancıdır.Yazar natüralizm ,realizm ve romantizm gibi akımların hepsinden faydalanmıştır. Sağlığında yayımlanan bazı romanları:<br /> -Şık (1889) ,İffet (1896) ,Mürebbiye (1899) ,Metres (1899) ,Şıpsevdi (1911) ,Gulyabani (1912) ,Hakka Sığındık (1919) ,Efsuncu Baba (1924) ,Gönül Bir Yeldeğirmeni (1943)<br /> Hikayeleri<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a><br /> -Namusla Açlık Meselesi (1920) ,Katil Buse (1934) ,İki Hödüğün Seyahati (1933) ,Tünelden İlk Çıkış (1934) ,Gönül Ticareti (1939) ,Melek Sanmıştım Şeytanı (1943).<br /><br /><span style="font-weight: bold;"><br /></span></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-14656994561658726002008-12-18T08:40:00.000-08:002008-12-18T08:44:50.320-08:00Yüzüklerin Efendisi [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0);font-size:85%;" ><span style="font-size:100%;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Yüzüklerin Efendisi</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> J.R.R Tolkien</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Metis Yayınları</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 2000<br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-size:100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><span style="font-weight: bold;">1. KİTABIN KONUSU <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">: </a></span>ORTA DÜNYAYI KURTARMAK İÇİN KÖTÜLÜKLER EFENDİSİNE KARŞI VERİLEN SAVAŞ<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KiTABIN ÖZETİ : </span>Orta Dünyadan destansı bir masal Yüzüklerin Efendisi.Tolkien‘in yarattığı kusursuz dünyanın yeniden hayata dönüşü.Orta Dünya hakkında kısa bir bilgi vermeli öncelikle.Cüceler, elfler, insanlar üç büyük ırkdır. Bunların dışında hobbitler, ebtler, orklar gibi kendine has özellikleri bulunan ırklar mevcutur. Masalımızın içerisinde bu ırkların özellikleri bir kez daha vurgulanacaktır.<br /> Frodo, Bay Bilbo ile yaşayan genç bir hobbitdir. Hobbitler yerin hemen altında şirin evlerde yaşayan, kısa boylu, neşeli bir halktır. Bay Bilbo, maceraperest , yaşlı bir hobbitdir. Günün birinde Gandalf geri döner ve Bay Bilbo‘nun yanına gelir. Gandalf Orta Dünyanın irfana sahip ariflerindendir. Ve Bay Bilbo‘nun bir gezisi sırasında ele geçirdiği yüzükten haberdar olur. Burada masalımıza bir ara verip yüzüklerin hikayesini anlatayım size. İrfan yüzükleri çok eski zamanlarda elfleri kandıran kötülükler efendisi Sauron tarafından yaptırılmıştır. Ve üç yüzük cüce hükümdarlara , yedi yüzük ariflere, dokuz yüzük insanların büyük krallarına veriliyor. Ve tek yüzük de kendisi için yapılıyor ancak bunu bir savaş sırasında insanlar ondan elini kesmek suretiyle alınıyor. Orta Dünyanın ilk zamalarında ve sonra bu yüzük kayboluyor; ta ki Bay Bilbo onu bulana kadar… Diğer yüzükleri eline geçirmiştir Sauron ancak tek yüzük elinde değildir ve bunun için elinden geleni yapmaktadır. Bu yüzüğü takmak gerçekten çok güçlü bir irade istemektedi<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">r.</a><br /> Evet , Sauron harekete geçmiştir ve Orta Dünya halkının buna karşı bir şeyler yapması gerekmektedir. Bunu için yüzüğün bir an evvel yapıldığı ateşe, Hüküm Dağı’na götürülüp atılması gerekmektedir. Bunun için bir yüzük yaşıyıcısı gerekmektedir. Bu görev Frodo‘ya verilir. Ve hobbit köyünden üç arkadaşı da ona takılır;Merry , Pippin , Sam. Dört küçük hobbit Elf diyarına doğru yola çıkarlar<br /> Elf diyarında yüzük taşıyıcısının yanına 8 kişinin daha katılmasına karar verilir. Bunlar insanların krallarını temsilen Boromir; Hobbitlerden Merry, Sam, Pippin; Cücelerden Gimli; Elflerden Legolas, efsanelerde anlatılan kırık kılıcı birleştirecek efsane kral Aragorn, Ak Gandalf ve tabi Frodo. Böylece yüzük kardeşliği oluşur. Görevleri tek yüzüğü Sauron ele geçirmeden yüzüğün yapıldığı ve onu yok edebilecek tek yer olan Hüküm Dağı’nın içine atmaktır. Yolda bir çok zorluklarla karşılaşırlar. Sauron yollarına türlü türlü engeller çıkarmaktadır. Gandalf bu engellerin bir tanesinde çok güçlü bir yaratıkla savaşmak zorunda kalır ve gruptan ayrılır. Sauron’un askerleri Orklar gruba saldırırlar ve Boramir ölür, grup ikiye ayrılır. Aragorn, Legolas, Gimli bir grup oluşturup, Sauron ile savaşacak güçlerin yanına; Frodo ve Sam Hüküm Dağı’na giderler. Merry ve Pippin ise orklar tarafından esir edilirler.<br /> Savaşlar başlar. Sauron bütün dikkatini savaşa çevirir ve bu sırada Forodo ve Sam yüzüğü uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Hüküm Dağı’nın ateşine atarlar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">.</a><br />Küçük Hobbitler artık birer kahraman olmuşlardır ve ordular diğer tarafta Sauron’u ve kötülüğü yenmişlerdir. Artık eve dönme zamanı gelmiştir. Çok özledikleri evleri hobbit köye döndüklerinde işlerin hiç de umdukları gitmediğini gördüler. Memleketlerinde büyük insanlar eşkiyalık yapmakta ve halklarını korkutmaktadır. Onlara karşı halkı uyarırlar ve yabancıları neşeli memleketlerinden kovarlar. Frodo krallar ülkesine gider Aragorn ile. Sam evlenir. Merry ve Pipin ise Hobbit köyde mutlu bir hayat sürer.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3. KİTABIN ANAFİKRİ : </span> En taş kalbli görünen insanların bile taştan da olsa bir kalbi vardır ve yalçın kayalar bile ufacık damlalar ile zaman içinde aşınırlar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">.</a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : </span><br />Frodo: Hobbit halkının genç kahraman üyesi. Seçilmiş yüzük taşıyıcısı. Yüzükle geçirdiği günler onu olgunlaştırmıştır.<br />Gandalf: Orta Dünya’nın en yaşlı bilge kişilerinden bir tanesi. Neşeli olduğu vakitler çok babacan dır ancak düşmalarının karşısında onu tanımak zorlaşır.<br />Aragorn: Efsanelrde anlatılan, insanların beklediği, savaşçı ve çok iyi bir yönetici olan kahraman biridir.<br />Sam: Forodo’ya ölesiye bağlı hobbit dostu. Bütün hobbitler gibi çok neşeli.<br />Merry: Kendinden beklenin çok üstünde cesur sevecen bir hobbit.<br />Pippin: Yüzük kardeşiğinin neşeli hobbit üyesi.<br />Legolas: Genç, kahraman bir elf. Elf irfanlarına sahip. Uzağı çok iyi görür, hızlı koşar.<br />Gimli: Kaba saba bir cüce ancak çok iyi kalpli. Yüzük kardeşiliğinin bir üyesi o da..<br />Boromir: İnsanların kralının çok sevdiği 2 oğlundan biri. Yüzük hırsı onun sonu olmuştur.<br />Sauron: Kötülük tanrısı Melkor‘un dünyadaki uşağı. Mordor diyarının efendisi.<br /><span style="font-weight: bold;"><br />5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/"> :</a> </span>Kitap Tolkien’in yarattığı kusursuz dünyadan destansı bir masal. Yüzüklerin Efendisi üç kitaptan oluşuyor. Birinci kitap Yüzük Kardeşliği, ikincisi İki Kule ve sonuncusu Kralın Dönüşü. Bu üçleme gerçekten birbirini çok iyi tamamlıyor ve cesaretin, sevginin ve azmin başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını bir kez daha okuyucuya gösteriyor. <br /><span style="font-weight: bold;"><br />6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ : </span>John Ronald Reuel Tolkien 1892‘de Güney Afrika‘da doğdu. Oxford Üniversitesi’nde Dilbilim ve Eski İngilizce konularında uzmanlaştı ve aynı üniversitede 1959‘a kadar profesörlük yaptı.<br /> Yüzüklerin Efendisi’nin 1954 ve 1955 yıllarında üç cilt halinde yayınlanması, özellikle “saygıdeğer” bir İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörünün “fantezi” gibi bir türde eser vermesi, edebiyat çevrelerinde küçük çaplı bir skandala yol açtı. Tolkien‘in 1937’de yayınlamış olduğu Hobbit, daha ziyade masal türüne ait bir çalışma olarak kabul edildiği için üzerinde pek durulmamışt<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">ı.</a><br /> Yüzüklerin Efendisi’nin yaratığı dalgalanma “fantezi” türünün “saygın” edebiyat türleri arasına girmesinde önemli rol oynadı. Tolkien‘i izleyen fantezi yazarları, onu ve yarattığı “ Orta Dünya”yı büyük ölçüde taklit ettiler.<br /> Tolkien‘in 1973’teki ölümünden sonra “ Orta Dünya “nın birinci çağı nı ele alan Silmarillion (1977), oğlu tarafından yayına hazırlandı. Christopher Tolkien babasının yarım kalmış el yazmalarını yayınlayarak eksiksiz bir “Orta Dünya” tarihi hazırlamaya gayret etti.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-39102799397255528222008-12-18T08:36:00.000-08:002008-12-18T08:40:53.213-08:00Güneş Ülkesi [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0);font-size:85%;" ><span style="font-size:100%;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Güneş Ülkesi</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Tommasa Campanella</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Sosyal Yayınlar</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> xxxx<br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-size:100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN KONUSU <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">:</a></span> Güneş ülkesinde dile getirilen konu; toplumsal bir düzen düşüncesidir. İşte bu kitap bu toplumsal düzeni dile getirmektedir. Yazar temel olarak bu kitapta; toplu halde yaşayan insanların amacının genel yarar olduğu, özel bir mal mülkün olmadığı, çalışmanın bir zevk haline geldiği bir düzenden bahsetmektedir. Bu kitapta yazarımız sosyalizmin temelini oluşturmaktadır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">:</a></span> Güneş ülkesi Campanella’nın günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğü bir devlet tasarısıdır. Genel hatları ile campanella bu kitapta bütün kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağını; insanın kendisinden başkasını düşünmemesinde, dünya malını benim senin diye paylaşmasında buluyor. Campanellaya göre; insanlar genel yarar kaygısından uzak oldukları sürece kendilerinden başkasını düşünmezler. Oysa; toplum halinde birbirlerine bağlanan insanların amacı genel yarar olmalıdır. Campanella bu kitapta; özel çıkarları kaldırdığımzda ortada toplum yararından başka birşey kalmayacağını ve bencil davranışların eninde sonunda toplum güçlerinin çatışmasına yol açacağına inanmaktadır. Onun için, Güneş ülkesinde herşey devlete ve genel yarara hizmet etmelidir. Bu da sosyalizmin temelini oluşturmaktadır.<br /> Güneş ülkesinde dayanışma bilinci ve topluma yararlı olma isteği vardır. Bunun bir sonucu olarak da güneş ülkesinde özel mal mülk olmamaktadır. Campanella, Romalıların ve ilk Hristiyanlar zamanındaki rahiplerin yurtları ve toplulukları uğruna seve seve savaştıklarını ve mal mülk düşüncesinden uzak durduğunu gösterek bir gün Güneş ülkesinin gerçekleşebileceğine inamaktadır. Ayrıca Güneş ülkesinde çalışma bir angarya olmaktan çıkmış , bir zevk halini almıştır. Aylaklık ayıp yüz kızartıcı birşeydir.<br /> Güneş ülkesinde mal mülk ortaklığının yanında, kadın ortaklığı da vardır. Güneş ülkesinde bu kadın ortaklığı Platonda olduğu gibi sadece yöneticiler için değil, tüm toplum içindir. Bu ortaklığın amacı; kan bağıyla herkesi birbirine sıkı sıkıya bağlamak, kıskançlıkların, kinlerin önünü almaktır. Ayrıca bunun temelinde Campanella’nın soyun üremesine ve çocuk eğitimine verdiği önemde yatmaktadır. Fakat; Güneş ülkesinde bu kadın ortaklığının birgün bırakılacağına inanılmaktadır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">.</a><br /> Güneş ülkesinde en büyük yönetici bir başrahip olan Hoh’dur. Gerek dünya işlerinin , gerekse ahiret işlerinin başı odur. Yetkisi mutlaktır, verdiği yargılar kesindir, kimse ses çıkarmaz onlara. Hoh’un Güç, Akıl ve Sevgi adlı eşit yetkide üç yardımcısı vardır. Güç; barış ve savaşla ilgili bütün işleri yönetir, yani;askerlik işlerinde ki en yüksek yetkili kişi odur. Aklın görevi ise, serbest mesleklerin, bilim adamlarının, eğitim işlerinin ve okulların yönetimidir. Sevgi’nin görevi ise; üreme işleridir.<br /> Ayrıca; Güneş kentte bütün diller öğrenilir. Dünya’nın dört bir yanına elçiler salınır; çeşitli ulusların töreleri, yolları, yasaları, tarihleri öğrenilir. Güneş ülkelilere göre, insanın bir evi, bir karısı, ve kendi çocukları oldu mu mal mülk derdine düşer. Bencillik bundan doğar, ve böylece Güneş ülkeliler bencilliğin amacını ortadan kaldırmakla onu yok etmişler ve yerine ortak yaşama sevgisini koymuşlardır. Onlara göre; yurt sevgisi, kişisel çıkardan vazgeçildiği ölçüde artar.<br /> Güneş kentliler birbirlerine kardeş derler. Yirmiikisini aşanlara baba, bu yaştan aşağı olanlara da oğul denir. Gurur; onlarca kusurların en ürküncüdür. Gurur taslayan kimse en sert cezalara çarptırılır. Güneş ülkelilere göre, yoksulluk insanları alçaltır, serseriliğe götürür, onlarda yurt sevgisini azaltır. Zenginlikse; insanları gurura, cahilliğe, küstahlığa, palavracılığa, bencilliğe götürür. Oysa herşeyin ortak olduğu Güneş ülkesinde, herkes aynı zamanda hem zengin, hem yoksuldur. Zengindir; çünkü kent bütün ihtiyaçlarını karşılar. Fakirdir; çünkü kimsenin özel mal mülkü yoktur. Güneş kentliler mala mülke köle olmazlar, sadece yararlanırlar onlardan.<br /> Güneş ülkelilere göre, dinliler dinden uzaklaşıyorsa, din kurallarının sıklığından değil, daha çok dinsizlerle düşüp kalktıkları, şan şeref peşine düştükleri, mal mülk sevdasına, ten isteklerine kapıldıkları için uzaklaşıyorlar.<br /> Güneş ülkelilerin yemek bakımından uydukları kural şudur; bir gün et, bir gün balık, bir gün sebze yerler. Dördüncü gün, mideleri yorulmasın ve organizma güçsüz duruma düşmesin diye yeniden ete dönerler. Sindirimi en kolay besinleri yaşlılara ayırırlar. Amaçoğunluk, günde iki öğün, çocuklarsa doktorların öğütleri gereğince dört öğün yerler. Güneş ülkeliler genel olarak, yüzyıl yaşarlar, iki yüzyıl yaşayanlarda vardır.<br /> Güneş ülkesinde cinsel istekleri aşırı olan bazı erkeklerin, tabiata aykırı yollara sapmalarını önlemek için, belli bir yaştan öncede kadınlarla yatmalarına izin verilir. Yalnız bu kadınların gebe, ya da kısır olması gerekir. Cinsel sapıklık yaparken yakalananlar, ağır cezalara çarptırılır. Bu ceza idama kadar gidebilir.<br /> Güneş ülkelilere göre; savaşın amacı düşmanı yoketmek değil, daha iyi hale getirmektir. Devletin, dinin ve insanlığın düşmanlarına karşı acımadan savaşırlar. Güneş kent ordusunu, hepsi de savaş hilesi bakımından usta olan beş, sekiz ya da on komutan yönetir. Bunlar savaş işlerini görüşmek için toplanır ve aldıkları karara göre birliklerine kumanda ederler. Düşmanın önünden ilk kaçanlar ölüm cezasına çarptırılırlar. Ancak bütün ordu bağışlanmalarını ister, ve teker teker suçu paylaşırlarsa, ölümden kurtulabilirler.<br /> Campanella yeni bir altın çağın doğacağına ve bunun da Güneş ülkesi gibi bir devlet düzeniyle gerçekleşeceğine inanmaktadır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">.</a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">ANA FİKİR : </span>İnsanların hiçbir zaman umutlarını kaybatmemelerinin gerektiğini, herşeyin dönüp dolaşıp eski yerine geldiği gibi, geçmişte yaşanan bazı güzelliklerin ileride de olabileceğini, insanların yararları, mutluluğu ve ahlakı paylaştığı zaman dünyanın bir cennet olabileceğini, azgın kör sevgiler yerine uyanık, temiz sevgilerin gelebileceğini, yalan dolan, bilgisizlik ve zorbalığın yerine, gerçek bilgi ve kardeşliğin gelebileceğini savunuyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER</span><br /><br /> Kitabın soru cevap şeklinde geçmesi, kitaba akıcı bir özellik kazandırmıştır. Ayrıca; yazar tarafından öne sürülen devlet düzeniyle ilgili, aklımıza gelen her soru yazar tarafından sanki önceden biliniyormuş gibi anında sorulup cevaplanıyor. Ayrıca; kitaptaki kişiler ve yerler hakkındaki tasvirler çok etkileyici bir şekilde işlenmiştir. En önemlisi vermek istenilen mesaj okuyucuya tam olarak verilmiştir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">TOMMASA CAMPANELL<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">A</a></span><br /> <br /> Tommasa campanella, düşüncelerini yirmi yedi yıllık hapis hayatıyla ödemiş bir düşünce kahramanıdır. Onun yaşadığı dönem, Avrupa katolik dünyasının parçalanmaya başladığı, modern dünyayı hazırlayan politik, ekonomik ve kültürel olayların oluştuğu döneme rastlar.<br /> Campanella, İtalya’da Calabria bölgesinde Stilo kasabasında dünyaya geliyor. Daha küçük yaştan, üstün zekası ve okumaya olan aşırı tutkunluğuyla dikkati çekiyor. On üç yaşında çeşitli konular üstüne şiirler yazıyor, uzun uzun söylevler veriyor. On beş yaşında Cosenza dominiken manastırına giriyor ve orada Aquino’lu ermiş Augustinus’un Somma Theologica’sını defalarca okuyor. Çok geçmeden manastırda okumadığı eser kalmıyor. Bilgiye olan susuzluğunu bir şiirinde şöyle dile getiriyor: ‘Dünyanın bütün kitapları doyuramaz kafamın açlığını. Neler neler okumadım! Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum… Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor…’<br /> Dinsel konulardan az zamanda bıkan campanella, felsefeye veriyor kendini. Büyük italyan filozofu Telesio’da aradığı önderi buluyor. Doğruyu kitaplardan çok, tabiatın gözleminde arayan Telesio’nun temel düşüncesi şuydu: Bilim soyut kavramlardan değil, gerçek varlıklardan yola çıkmalıdır; deney, bilimin başvurması gereken temel kuraldır.<br /> Campanella yirmi iki yaşında ilk eserini yazıyor. Bu, Telesio’yu düşmanlara karşı savunmak ve Aristoteles felsefesini çürütmek amacıyla kaleme aldığı Philosophia sensibus demostratat’tır. Eser cizvitlerin saldırısına uğruyor. Sapkınlık ve büyücülükle suçlanan Campanella, Papa’nın emriyle Cosenza’dan ayrılıp Stilo’ya dönmek zorunda kalıyor. Stilo manastırında boş vakitlerini okumak, bilgisini arttırmakla değerlendiren Campanella, çok geçmeden ‘bu dar ve karanlık hapishaneden’ kaçıyor. On yıl, İtalya’yı baştan başa dolaşıyor. Venedik’te Galile’yle, daha birçok tarihçi ve filozofla tanışıyor. Uğradığı yerlerde, alışılmış düşüncelerle, kör inançlarla savaşıyor. İtalya’nın hemen bütün büyük kentlerini gördükten sonra, savaşkan ve kararlı, Stilo’ya dönüyor.<br /> Campanella’nın hayat dramı burada başlıyor. 1600’larda bütün güney İtalya, İspanya’nın bir sömürgesi haline gelmişti. Özellikle Calabria bölgesi, din adamlarının elinde daha da yoksullaşmıştı. Bir yandan engizisyon vahşeti, bir yandan yoksulluk, toplumsal isteklere yol açmaktaydı. Kültür merkezleri olan kitaplıklar ve akademiler kapatılmıştı. Serbest düşünce manastırlarda barınabiliyordu ancak.<br /> Yurdunu ispanyol boyunduruğundan kurtarmayı düşünen campanella bir ayaklanma tertiplemeye başlıyordu. Ama, ayaklanma önceden haber alınarak önleniyor ve bir Türk gemisine kaçmak üzere anlaştığı bir kayıkçıyı bekleyen campanella b<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">ir</a> kulübede yakalanarak Napoli’ye götürülüyor. Atıldığı hapishanede korkunç işkencelere uğruyor.<br /> Campanella’nın hapis hayatı 1626’da sona eriyor. İspanya kralı Philip’in ölümünden sonra(1621), papa Urbanus’un beş yıl süren çabasıyla serbest bırakılıp Roma’ya gidiyor. Çok geçmeden, pusuda bekleyen düşmanlarının saldırısına uğruyor ve Fransız elçisinin yardımıyla Fransa’ya kaçıyor. Kardinal Richelieu ve Louis’den yakınlık ve yardım gören Campanella ömrünün geri kalan kısmını Paris’te dominken manastırında sessiz ve rahat geçiriyor. 1639’da, yetmiş bir yaşında ölüyor<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">.</a><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-52830859700428037462008-12-18T08:33:00.000-08:002008-12-18T08:38:00.131-08:00Mikinler Tekkesi [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0);font-size:85%;" ><span style="font-size:100%;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Mikinler Tekkesi</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Reşat Nuri Güntekin</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Can Yayınevi</span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 198x<br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-size:100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitabın Konusu<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">: </a></span><br /> Çalıştığı işte şerefli ve dürüst davranmasından dolayı evine fazla para getiremeyen ve bunun sonucunda da ev halkının isyan ederek ailenin dağılmasını anlatıyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitabın Özeti: </span><br />Ali Rıza Bey, Altın Yaprak A.Ş.'de bir mülkiye memurudur. Kendisi fakir olmasına rağmen çok şerefli bir insandır. Karısı, onun talihine pek ağır başlı ve temiz bir kadın çıkmıştır. Ali Rıza Bey’in beş çocuğu vardır. Dördü kız biri ise erkektir.<br /> Bir gün, kasabada ki eski arkadaşının karısıyla karşılaşır. Arkadaşı vefat etmiştir. Kızı ise evde işsiz kalmıştır. Ali Rıza Bey bu kızı kendi kızlarıyla ayırmamaktadır. Bu nedenle onu işe götürür, bu sırada patronunun eski bir öğrencisi olduğunu öğrenir. Muzaffer Bey bu kızı işe alır. Kız birkaç ay çalıştıktan sonra Muzaffer Bey’i yoldan çıkarır. Bir gün kızın annesi Ali Rıza Bey’in yanına gelir ve kızıyla Muzaffer Bey arasındaki olanları anlatır. Ali Rıza Bey olanlara dayanamayıp işten ayrılır.<br /> Ali Rıza Bey’in oğlu Şevket çok akıllı bir insandır. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir bankada işe girer. Artık babası çalışmadığı için evin bütün yükü Şevket’in üzerine biner. Bankada çalıştığı sıralarda Şevket’in başından kötü bir olay geçer. Evli bir kadınla ilişkiye girmiştir. Ali Rıza Bey bu olaya önce tepki göstermiş fakat sonra evlenmelerine izin vermiştir. Düğün gecesi... Ev baştan başa aydınlık içerisinde... Kapılar pencereler açılmış ikide bir caz bantlar açılmış çalıyor. O susunca neşeli kahkahalar, haykırışlar, çığlıklar...<br /> Ali Rıza Bey’in kızları Leyla ve Necla artık evden sıkılmış ve isyan etmektedir. Büyük kızı Fikret ve küçük kızı Ayşe ise hiçbir şeye karsı çıkmamaktadır<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">. </a><br /> Eve bu yeni kadının gelmesi Leyla ve Necla’nın işine çok yaramıştır. Bu kadın çeşitli yollarla Şevket’i borca sokmuştur. Bu nedenle Şevket hapise girmek zorunda kalmıştır. Şevket iki yıl hapis yemiştir.<br /> Leyle ve Necla babalarına karşı hiç saygı duymamaktadır. Düşündüklerini babalarına söylemekten hiç çekinmemektedirler.<br /> Bu sıralarda büyük kızı Fikret’e bir talih çıkar ve evlenmek istemektedirler. Fikret bunun için Adapazarı’na gider. Böylece ağacın yapraklarından biri kopup gitmiş olur. Bu sırada Ferhunde de evden ayrılmış olur.<br /> Ali Rıza Bey’in bir tek ümidi kalmıştır.<br /> Vakit geçirmeden Leyla ile Necla’ya hayırlı birer kısmet bulup başından atmaktır. Necla bir süre Suriyeli biri ile evlenir ve Suriye’ye gider. Bu sırada Leyla çok fena hasta olmuştur. Doktor onu temiz havada bulundurmalarını istemiştir. Bu nedenle Ali Rıza Bey Leyla’yı serbest bırakmıştır. Bir süre sonra Ali Rıza Bey kızının bir avukatın metresi olduğunu öğrenir. Bu nedenle Ali Rıza Bey kızı Leyla’yı evden atar. Avukat Leyla’ya bir daire kiralamıştır ve ona bakmaktadır. Ona aylık belli bir miktar para verir.<br /> Bu olaylar sürüp giderken Ali Rıza Bey ile Hayriye Hanım’ın araları iyice bozulmaktadır ve sık sık tartışmaktadırlar. Leyla gittikten sonra Ali Rıza Bey ile Hayriye hanım arasında büyük bir kavga kopar. Bunun üzerine ali rıza bey Adapazarı’na kızı Fikret’in yanına gider. Burada fazla kalamayacağını anlayınca on beş gün sonra İstanbul’a tekrar döner fakat eve gitmez. Bir süre sonra hastalanır ve hastaneye yatar. Bunu duyan kızı Leyla ve karısı Hayriye Hanım hastaneye koşarlar. Ali Rıza Bey taburcu olduktan sonra kızı Leyla’nın evine gider ve hayatının geri kalanını karısı ve kızı Ayşe ile sürdürür.<br /><br />Kitabın Ana Fikri:<br />Şerefli dürüst bir babanın fazla para kazanamaması ve parasızlığa sitem olarak bunu kabullenmeyen aile bireylerinin bir bir aile bağlarını kopararak evden ayrılmaları; bunların farkında olan babanın, oğlunun ve kızının da başlarına gelen kötü olayları evdeki uğursuzluk romanın anafikridir.<br />Buradaki, ailedekilerin evden gidişleri de yaprağını döken bir ağca benzetilmiştir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitaptaki olaylar ve şahısların değerlendirilmesi<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">: </a></span><br /><br />ALİ RIZA BEY: Elli yaşın üstünde, saçı sakalı ağarmış yaşlı biri. Şerefli namuslu evden pek çıkmayan bir insan.<br />HAYRİYE HANIM: 40 yaşlarında, gözlüklü, orta güzellikte biri. Ağır başlı temiz ev işleri ile uğraşan bir insan.<br />MUZAFFER BEY:Genç ve yakışıklı biri. Zeki çalışkan mali durumu iyi bir insan.<br />ŞEVKET: 20 yaşlarında babası gibi temiz iyi kalpli derslerinde başarılı birisi.<br />FİKRET:15 yaşlarında sosyal hayatı sevmeyen iyi kalpli bir kız.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitap hakkında şahsi görüş: </span><br />Eser gerçek hayattada olabilecek türden bir eserdir. Burada yoksulluğun kötü bir şey olmadığını herşeyin parayla olmayacağını bilmeliyiz. Aile büyüklerimizin sözünden çıkmamak herzaman hayat olumlu bakıp güler yüzlü olmak bu parçadan almamız gereken derslerdendir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Yazar hakkında bilgi:</span><br />Reşat Nuri Güntekin<br /><br />25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.<br />Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekled<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">i</a><br />Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">ESERLERİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com/">:</a></span><br />Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-84987762610875956242008-12-12T07:02:00.000-08:002008-12-12T07:06:19.276-08:00Fatih-Harbiye [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Fatih-Harbiye</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Peyami Safa</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Ötüken</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1987<br /></span></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> <br /> Neriman’la Şinasi çocukluk arkadaşlarıdır. Tanıdıkları ilk karşıt cins birbirleridir. İlk başta ikisi de birbirlerini seviyorlardı. Okula beraber gidip geliyorlardı. Üniversite de bile beraberdiler. Neriman’ın babası Faiz Bey’dir ve Şinasi’yi de çok sevmektedir. Bazı geceler Faiz Bey’in evinde saz çalarlar ve sohbet ederlerdi. Herkese bir gün Şinasi ile Neriman’ın evleneceğini düşünüyordu<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> Giderek Neriman Şinasi’den soğumaya başladı. Neriman oturduğu mevki olan Fatih’I, sevmemektedir. Çünkü Fatih, doğuyu, gelişmemişliği ve eskiyi temsil ediyordu. Oturduğu mahalle çok eskiydi ve evler de virane gibiydi. Bir gün Macit denilen yakışıklı, zengin ve kibar birisiyle tanışır. Macit Harbiye’de oturuyordu. Harbiye, gelişmişliği ve batıyı simgeliyordu. Macit ile bir kaç sefer Şinasi’den habersiz buluşurlar. Bir gün Macit Neriman’a balo davetiyesi verir ve baloya davet eder. Nerman baloya gitmeyi çok istemektedir. Ama gitmesi için babasının iznini almak zorundadır. Tam babasına söyleyecekken babası ona Şinasi ile evlenmesini teklif eder. Hemen reddetmez ve 2-3 ay mühlet ister. Ve bolaya Şinasi ile gitmesi koşuluyla da izin alır. Elbise için vitrinleri gezmeye çıktığında dayısının kızlarına uğrar. Çünkü dayısının kızları bu işlerde oldukça deneyimlilerdir. Eve gittiğinde bir kadının ağlamaktan harap olduğunu görür ve nedenini sorar. Nedeni kızının intiharıdır. Kızı Rus gitariste aşık olmuştur. İkisi de başta çok mutlulardır ve birbirlerini çok sevmektelerdir<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a> Ancak çok sefil bir hayat sürmektedirler. Buda kıza tak etmiştir. Günün birinde zengin bir adamla tanışan kız genci terk eder ve adamla yaşamaya başlar. Artık balolara gidebilmekte ve her istediğini yapabilmektedir. Ancak gerçek mutluluğu bulamamaktadır. Tahsil görmüş bir kız olduğundan hakiki güzelliği armaktadır. Musiki, mutalaa ve samimiyet…Rus gencinde bunları bulabiliyordu ancak zengin adamda bunları bulamamaktadır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br />Sonunda, gence dönmeye karar verir ve aramaya başlar. Büyük uğraşlar sonucu bulur ama genç kabul etmez. Kız bunun verdiği üzüntü ile evine gider ve tabanca ile kendini öldürür.<br /> Hikayeden çok etkilenen Neriman evden izin alarak ayrılır. Kendi evine gelir ve babasına artık baloya gitmek istemediğini ve Şinasi ile evlenmeyi kabul ettiğini söyler….<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ANAFİKR<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">İ:</a></span><br /> Batının tekniğini almalıyız fakat kültürünü asla.<br />KİTAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN TAHLİLİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a><br /> ŞAHISLARIN TAHLİLİ<br />NERİMAN: musiki okulunda okuyan, bigili fakat biraz batı hayranı bir kızdır. Eğlencelere gitmek istemektedir.<br />ŞİNASİ: doğu kültürünü benimsemiş, bilgili ve battı kültüründen hoşlanmayan birisidir.<br />FAİZ BEY : Doğunun kültürü ile yetişmiş. Kendisini ve kültürünü iyi bilen, musikiyi ve sohbeti seven, bilgil ve ölçülü birisidir.<br /><br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">OLAYLARIN TAHLİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">Lİ</a> </span><br />Neriman’ın Şinasi’ye olan tutum değişikliği Macit ile tanışmasından ve Şinasi’yi biraz doğu hayranı ve batı kültürü karşıtı olarak düşünmeksinden ileri gelmektedir. Şinasi’nin hiçbir zaman balolara ve eğlencelere gitmeyeceğini düşünmektedir.<br /> Dayısının evine gittiğinde karşılaştığı manzara ve anlatılan hikaye Neriman’ çok etkilemiştir. Hikaye anlatılırken kendisini kızın yerine ve Şinasi’yi de Rus gencin yerine koyarak olayları aklında canlandırmış ve bir karara varmıştır. Anlatan hikaye Neriman’I doğru yola iletmiştir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> İlk sayfadan itibaren insanı kendisine çeken, geçmişteki olaylarla günümüze de ders veren okuyan için çok yayarlı bir kitaptır. Günümüz gençlerinin de içinde bulunduğu durumu anlatması bakımından güzel bir eserdir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">: </a> </span><br /><br />Peyami Safa<br /><br />(1899- 15 Haziran 1961): Yazar. İstanbul'da doğdu. Meşhur şair İsmail Safa'nın oğludur. Düzenli bir öğrenim göremedi. Kendi kendisini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. İstanbul'da öldü.<br /><br />Peyami Safa halk için yazdığı edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" imzası ile yayınladı. Sayıları 80'i bulan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">(1936)</a> romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı.<br /><br />Romanları: Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya'nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959). Hikâyeleri: Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980). Oyunu: Gün Doğuyor (1932). İnceleme- denemeleri: Türk İnkılâbına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">(1939)</a><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-61097466565418737912008-12-12T06:58:00.000-08:002008-12-12T07:02:35.220-08:00Korkunç Yıllar [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Korkunç Yıllar</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Cengiz Dağcı</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Remzi Kitabevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1986</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1. KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /><br />İkinci Dünya Savaşı esnasında Sovyetler Birliğinde yaşayan Türklerin Çektiği sıkıntılar, haksızlıklar, kullanılmaları ve vatan sevgisi.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2. KİTABIN ÖZETİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /><br />Olaylar İtalya’da Sadık ve Cengiz’in bir akşam sohbeti esnasında doğuyor.Sadık 1930-1940’lı yıllarda Rusya’da yaşamış bir Kazak Türkü.Hayatını hatıralar adı altında bir defterde topluyor.<br />Sadık çocukluk yıllarında köyde yaşıyor daha sonra babasının milisler tarafından tutuklanmasıyla şehre taşınıyorlar;babasının bir kaç ay sonra serbest bırakılmasıyla da Akmescit’e taşınıyorlar.Sadık durumları çok kötü olmasına rağmen babasının ısrarları üzerine okula yazılır.(1937)<br />Ruslar 150 yıldır Türkleri yok etmek için her türlü yolu deniyorlardı.Önce camiiler de ezan okunmasını yasakladılar,ardından da onları yıkmaya başladılar.<br />Sadık’ın okuldaki en iyi dostu Süleyman’dı.Sadık doktor olmayı istiyordu fakat Süleyman subay olmanın daha önemli olduğunu savunuyordu.Bir gün Rus Ordusu mensuplarından Şişkof onları subay olarak Rus Ordusu’nda görmek istediğini belirtir.Sadık istemese de en mantıklı seçimin bu olduğuna karar verir.Şişkof onları subay hazırlama okulunda her zaman kontrol altında tutar ve her fırsatta Rusça konuşmaları için teşvik eder.<br />1940 yılında tankçı teğmen olarak mezun olur.<br />Kıt’aya gittiğinde zorluk çeker ama ailesinden aldığı mektuplar ve kardeşinin gönderdiği gazeteler onun rahatlatır.Bir gün kardeşinin yolladığı gazetelerin Rusça yazıldığını görür.Gazete adları ve harfleri değişmiştir,bu Sadık’ı kahreder.Ruslar Tatarların artık dillerine bile karışmaktadır.Süleyman’ın bu olaya fazla önem vermemesi ise onu büsbütün sinirlendirir.”Bir milletin varlığı; dili ve yurdu ile belli olur.”dese de Süleyman’ın dikkatini çekemez.Dilin ne kadar önemli bir olgu olduğunu Süleyman’a ispatlamak için o gece nöbetçi olan bir Tatar askerini yanına parolayı bilmeden yaklaşır.Nöbetçi Sadık’ın Türkçe konuştuğunu duyunca hemen silahını indirir ve parolayı söyler.<br />Rus-Alman Harbi başlar.Sadık savaş esnasında <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">A</a>lmanlara esir düşer.Bir süre esir kamplarında yaşar.Orada çeşitli zorluklar çeker.Kimi haftalar bilinçsiz bir şekilde aç susuz yaşamaya çalışır.Bir gün Alman Astsubayı’nın emrinde çalışmaya başlar ve burada Almanların kendi menfaatleri için yaptıkları haksızlıkları gördükçe içi sızlar.Türkler iki ülke arasındaki savaşta eriyip gitmektedir.<br />Astsubayın ve karargahtaki subayların tavsiyesi doğrultusunda Almanlar kendisine casusluk teklif ederler fakat Sadık bunu kabul etmez.Bunun üzerine tekrar esir kampına gönderilir.<br />Kampta Türklerle aynı barakada kalmaktadır,bu onu çok mutlu eder ve bir süre sonra kararını değiştirir; Türkistan Lejyonu’na katılır ve bu sefer de Alman üniformasıyla<br />Ruslara karşı savaşır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3. KİTABIN ANA FİKRİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br />Büyük küçük bütün devletlerin Türklerin varlığından rahatsızlık duymaları ;onları sindirip birbirlerinden ayırmak için dillerini yasaklamarı, kendi amaçları doğrultusunda Türkleri ateşe atmaktan çekinmedikleri anlatılmıştır.Bunun için birbirimize ve dilimize sımsıkı bağlanmalıyız, o zaman bizi bu topraklardan kimse atamaz.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /><br />Sadık:Hatıratların yazarıdır; vatanını ve dilini çok seven birisidir.<br />Cengiz:Hatıraları bulan kişidir<br />Süleyman:Sadık’ın okuldan arkadaşıdır.Üniforma sevdasıyla yanıp tutuşan bir gençtir<br />Şişkof:Rus Ordusu Siyasi Komiseri’dir.Sadık ile Süleyman’ı Rus Ordusu’na alır.<br />Vasilef:Sadık’ı çok seven bir askerdir.Sadık’ın hayatını kurtarmak için ölür.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLE<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">R:</a></span><br />Kitap olay örgüsü ve akıcılık bakımından güzel.Konu akıcı bir dille işlenmiş, her bölümden sonra bir dahaki bölümde ne olacak diye düşünüyorsunuz ve biran önce bitirmek istiyorsunuz.Türkiye dışındaki yerlerde yaşayan Türklerin sorunlarını çok iyi bir şekilde anlatmış.Türklerin bütün olduğu ve diğer devletlerin bu denizi bölmek için yaptıkları gerçekçi örneklerle anlatılmış.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /><br /><br />CENGİZ DAĞCI<br />Dünyaca ünlü roman yazarı olan Kırım Türkü Cengiz Dağcı, 9 Mart 1920’de, Yalta’da bağlı Kızıltaş köyünde doğdu.Babası , Kırım’dan sürgün edilen Emir Hüseyin Dağcı, annesi ise Fatma hanımdır.<br />İlkokulu Kızıktaş’da,ortaokulu Akmescit’te okuyan Cengiz Dağcı, öğrencilik yıllarından itibaren şiir yazdı.İlk şiiri,1936’da Kırım Gençlik Dergisi’nde yayımlandı.Bazı şiirleri de, Kırım Yazarlar Birliği’nin çıkardığı Edebiyat Mecmuası’nda yer aldı.1939’da Kırım Pedagoji Enstitüsü’ne girdi<br /><br />İkinci Dünya Savaşı başlayınca, öğrenimini tamamlayamadan askere alınan Cengiz Dağcı,Odessa’daki subay okuluna gönderildi.1941 Haziranında Ukrayna Cephesi’nde tank teğmeni olarak savaşırken,Almanlara esir düştü.Bir süre sonra Almanlar tarafından, Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak üzere kurulan ‘Türkistan Lejyonu’na katılarak, Ruslara karşı savaştı.Daha sonra Polonya!ya geçti.<br /><br />1945-1946 yıllarında, binlerce Türkistanlı ile birlikte Türkiye’ye gelmek için müracaatta bulundu.Fakat dönemin yöneticileri bu isteği kabul etmediği için,Türkiye’ye gelemedi.Daha sonra Kızılhaç’ın yardımıyla İngiltere’ye giderek, Londra’ya yerleşti ve ticaretle meşgul oldu.<br /><br />İkinci Dünya Savaşı, Cengiz Dağı’nın ruh hali üzerinde derin etkiler yaptı.Bu yüzden, savaş öncesi ve savaş yıllarına ışık tutacak tarzda, hatıra romanları yazdı.Eserlerinde, Kırım Türklerinin sıkıntı ve mücadelelerini anlattı.Bazı şiirleri1950’li yılların ikinci yarısında, Kırım Dergisi’nde yayımlandı<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br />Türkiye’de bir yayıncıya gönderdiği hayat hikayesinde,”Elhamdülillah türküm,Müslümancım ve notlarımda yazdıklarımın hepsinin de hakikat olduğuna yemin ederim.”ifadesini kullanan Dağcı,Türk Dünyasının bir bütün olduğunu da;”Bize Tatar diyorlar.Çerkez, Türkmen, Kazak,Azeri,Karakalpak,Çeçen,Uygur,Kabudi,Başkırt,Kırgız diyorlar.Bunlar hep yalan.Deniz parçalanamaz.Biz Türk Tatarız.Bunu senin kalbin bildiği gibi her Başkırt,her Kırgız,her Kazak bilir.Kalbinin hisleriyle hareket et.Dünyanın boş hırslarına kapılma.”sözleriyle dile getirdi.<br /><br />Bugüne kadar 20 civarında roman yazan ve eserleri,Türkiye’de 1956’dan beri yayımlanan Cengiz Dağcı, Türkiye’ye hiç gelmemesine rağmen, eserlerini Türkiye Türkçesi ile yazdı.Önde gelen eserleri;Korkunç Yıllar,Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O Topraklar Bizimdi, Dönüş,Genç Temüçin, Badem Dalına Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak, Anneme Mektupler, Benim Gibi Biri ve Yansılar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br />İlesam ve Türkiye Yazarlar Birliği tarafından da ’Yılın Yazarı’ ödüllerine layık görülen Cengiz Dağcı, halen İngiltere’nin Wimbledon kentinde yaşıyor<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-53836570498531123842008-12-12T06:55:00.000-08:002008-12-12T06:58:32.262-08:00Beyaz Gemi [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Beyaz Gemi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Cengiz Aytmatov</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Ötüken Neşriyat</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1991</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1.KİTABIN KONUSU <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> :</a> </span>Roman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almakyadır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2.KİTABIN ÖZETİ :</span> Çocuk San-Yaş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları yaşamaktadırlar.Çocuk bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır. En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; “Deve, Ku<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">rt,</a> Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır. Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar.<br /> Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur. Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve babasıyla konuşacağına inanmaktadır. Dedesi çok iyi kalpli, çalışkan,köse bir insandır. Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını takmışlardır. Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini yerine getirir. Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk sinirlenen bir korucubaşıdır. Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan Bekey kısır bir kadındır. Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her akşam içip onu döver. Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir. Tomruğu kesip dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir. Arada bir vadiye şehirden <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">“</a>Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba gelir. Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul çantası alır. Ertesi yıl çocuk okula başlar. Çocuk dedesinden masal dinlemeye bayılır. Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana” masalını dinler . Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler. Çocuk da buna inanmaktadır. Masala göre maral ana San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır. Mümin çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir. Okul çok uzaktadır ama hiç geç kalmamıştır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy görmüştür. Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar. Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur. Şoför genç ve yakışıklı biridir. Adı Kulubeg’dir. Çocuğa dedesini tanıdığını, kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve ayrılır.<br />Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir ağaç indirirler. Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler. Akşam olmuştur. Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez. Tomruğu çaydan geçirirlerken tomruk çayda kayalara takılır. Çıkarmak için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar. Dede vaktin çok ilerlediğini farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider. Çocuk akşama kadar okulun kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir. Dede yolda çocukla öğretmenine rastlar. Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir. Dede öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar. Çocuk dedesine küsmüştür. Hiç konuşmamaktadır. Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler. Çocuk bu habere çok sevinir. Dedesine ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler. Eve geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar. Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür. Çocuk evin bu durumuna çok üzülür ve yatmaya gider.<br /> O gece müthiş bir dipi çıkar. Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar. Kulubeg ve arkadaşlarının g<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">el</a>mesiyle evdeki hava biraz yumuşar. Sabah kamyoncular evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un tomruk sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir. Adı Koketay’dır. İri yapılı, esmer biridir. Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde çayın içinde beklemektedir. Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve Seydahmet yola koyulurlar. Dede de Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle peşlerine takılır. Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar. O sırada çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler. Biraz uğraştıktan sonra tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">. </a><br /> Çocuk o gün hastadır ve önceki gün akşamdan beri evde yatmaktadır. Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve bahçeye çıkar . Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur. Dede ise et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamaktadır. Çocuk hemen dedesinin yanına gider. Ona seslenir fakat dede duymaz. Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez. Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır. Az ilerde Bekey’i, Seydahmet’i,Gülcemal’i ve Koketay’ı görür. Hepsi de yiyip içmekte ve eğlenmektedirler. Çocuk önce neler olduğunu anlamaz. Avlunun dışında henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce neler olduğunu tahmin eder. Çocuk bu korkunç manzara karşısında dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar. Bu arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozku<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">l’</a>a haddini bildireceğini hayal etmektedir. Az sonra sofra içeri kurulur. Çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır. Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan etmiştir: Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler. Bu arada maralları yine görürler. Seydahmet onları vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar. Seydahmet dedeyi dinlemeyip maralların peşine düşer. Dede de Seydahmet’in arkasından gider. Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi kandırır. Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye vurur.<br /> Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış gibi olur ve dışarı kaçar.Dedesini yerde toz toprak içinde yatarken bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Olanlara dede kendi de inanamamaktadır. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar. Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık olmayacaktır. <br /><br /><span style="font-weight: bold;">3.KİTABIN ANAFİKRİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> : </a></span>İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">: </a></span> <br /> <br /><span style="font-weight: bold;"> a.OLYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :</span> Romanda olaylar belli bir sıra dahilinde anlatılmamış; atlamalar yapılmıştır. Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmamaktadır. Kitaptaki olaylar genelde bir-iki kişi arasında yaşanmış küçük olaylardır.Olayların tasviri iyi olduğu için okuyucu olayları kolayca hayal edebilmektedir.<br /><br /> <span style="font-weight: bold;"> b.KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> :</a> </span><br /><br /> (1)MÜMİN DEDE : Çok iyi kalpli, yardımsever,çalışkan bir insandır. 60-70 yaşlarında köse bir ihtiyardır.Damadı Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Vadideki üç evin birinde ikinci karısı ve torunu ile yaşamaktadır.<br /><br /> (2)ÇOCUK : 5-6 yaşlarında, kısa boylu, kepçe kulaklı, çirkin bir çocuktur.Hiç arkadaşı yoktur. Hayalperest ve mutsuzdur. Doğayı çok sever.<br /><br /> (3)OROZKUL : Şişman, koca kafalı, içki içmeyi çok seven, insanlardan ve doğadan nefret eden, sinirli,umursamaz biridir. Korucubaşıdır fakat ormana en çok o zarar vermektedir.<br /><br /> (4)BEKEY : Orozkul’un karısı ve Mümin’in kızıdır.Kısırdır,sabırlı ve hoşgörülü bir kadındır.<br /><br /> (5)SEYDAHMET : Uzun boylu, çirkin biridir.Tembeldir. Orozkul’un ve dedenin yanında çalışmaktadır. Bir karısı ve bir kızı vardır.<br /><br /> (6)GÜLCEMAL : Seydahmet’in karısıdır. Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına bakmakla geçirir.<br /><br /> (7)KULUBEG : Genç , yakışıklı ve güçlü bir şofördür.Mümin dede ve çocuk gibi boynuzlu maral ananın soyundan geldiğine inanmaktadır.<br /><br /> (8)KOKETAY : Orozkul’un arkadaşıdır. İri yapılı ,esmer tenli bir adamdı<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">r.</a><br /><br /> Romanda ayrıca çocuğun annesi, babası,boynuzlu maral ana, köpeği Beltek, kayaları “Eyer, Tank, Deve, Kurt” karakterlerinden de bahsedilmektedir ama bu karakterler hakkında çok fazla bilgi sunulmamıştır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : </span>Kitabın başlığı ile içeriği arasında bence uyumsuzluk var.beyaz gemiden kitapta çok fazla bahsedilmemekle birlikte olayların beyaz gemi ile alakası yok denecek kadar az.Betimlemeler yetersiz ve akıcılık kısıtlı.Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmıyor. Kişilerin fiziki özellikleri üzerinde çok az durulmasına karşın; çocuğun psikolojisi iyi anlatılmış.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> :</a></span><a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> </a>Dünyanın yaşayan büyük edebiyatçılarından Kırgız, Türk romancısı Cengiz Aytmatov , Kırgızistan'ın Talas bölgesinde, Şeker adlı köyde 12 Aralık 1928'de dünyaya gelmiştir. Babası Törekul Aytmatov ;Annesi, Tatar Türklerinden Nagim Gamzeyova hanımdır. Çocukluk yılları 2. Dünya harbine rastlayan ve 1945'te savaşın bitmesiyle yeniden eğitim hayatına dönen Aytmatov, 1950'de Kırgızistan Ziraat Enstitüsü'nü bitirmiş bir ziraatçıdır. Ancak edebiyata olan tutkusu onu ziraatçılıktan ziyade edebiyata çekmiş ve edebiyat eğitimi almak için Devlet Edebiyat Enstitüsü'ne devam etmiştir.<br />Eserlerini Rusça ve Kırgızca kaleme alan Cengiz Aytmatov, eserlerinde başta Ruslaştırma politikası olmak üzere, Kırgız Türkleri'nin tabii hayatlarını, yabancılaşmayı, modernizm karşısında tabiatın tahrib edilişine kadar pek çok meseleyi eserlerinde usta bir uslübla kaleme alma başarısını göstermiş nadir sanatkarlardan biridir. Dünya çapında ünlü bir edebiyatçı olarak adına iki defa jübile yapılan (1988'de 60.yıl , 1998'de 70.yıl) , hakkında konferanslar ve sergiler düzenlenen Aytmatov<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">,</a> halen yazarlığın yanında Kırgızistan 'ın Lüksemburg Büyükelçiliği görevini yürütmektedir.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-12321900451072327942008-12-12T06:51:00.000-08:002008-12-12T06:55:10.474-08:00Kiralık Konak [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Kiralık Konak</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Yakup Kadri Karaosmanoğlu</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> İletişim Yayınları</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1999</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br />KİRALIK KONAK<br />Naim Efendi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişidır. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde bulunur. Şürayı Devlet Azası, Rüşümat Müdiri Umumisi oldu. İnkılaptan iki sene evvel dolaşık bir “TEVLİYET” (Mütevellilik) davası yüzünden istifasını verir ve Hükümet işlerinden tiksinerek bir köşeye çekilir Fakat memuriyet döneminden kalma bayramlaşma ve özel deftere imza olayını hiçbir zaman aksatmaz.<br />Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli meclisleri, ahbap arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok sever. Fakat öyle bir zaman yaşar ki bunların hepsi yasak Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk al<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">m</a>ak şöyle dursun, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi de anlamaz.<br />Bundan beş sene öncesine kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında , rahatını huzurunu mümkün mertebe koruyordu. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız kalır.O öldükten sonra yerine Sekine hanım geçer; fakat Sekine Hanım hiçbir cihetten annesine benzetmez.Tabi ki babası gibi çekingen, içinde titiz, iradesiz, tembel bir kadındır;hususiyle kocasının nüfusuna ve çocuklarının arzularına son derece uyar. Kocası ise kırk beş yaşında bir züppeden başka bir şey değildir<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br />Naim Efendinin damadı Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin saflığından yararlanarak bütün iradesini konak içerisinde istediği gibi yürütür. Servet Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında bir mektup çocuğu olmasına rağmen Beyoğlu’ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık gediklisidir. Bu yaşında bir çok zevkleri vardır. Biraderinin küçük sırlarında vakıf olan Seniha ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzer. Körpe ince ve çolak vücudu ipek böcekleri gibi daima biçim değiştirme, başkalaşma içerisindedir.<br />Pazartesi günleri Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o günleri giyinir; kuşanır ve tam beşte konağın salonunda nadir görülen bir hanımefendi vakariyle ziyaretçilerini bekler. Seniha salonun bir köşesinde iki genç kızla halasının torunu Hakkı Celis’in kendisine okuduğu şiirleri dinler, gözükür.Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasına rağmen ve bir çok şiiri b<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">a</a>zı mecmualarda çıkmasına rağmen ona parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çıkmış zavallı bir mektep çocuğu gibi görünmekten kurtulamaz. Saat beşe henüz gelmişti ki; Faik Bey konağı ziyarete gelir. Faik Bey Cemil’in yakın arkadaşları arasındadır.. Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençtir. Küçük yaşından beri Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir frenk zarafeti ve kıvraklığı vardır. Faik Bey ile Seniha arasındaki münasebetin bir arkadaşlık derecesinden fazla olduğunu genç kızın bütün erkek ve kadın arkadaşları bili verirler.<br />Fakat, buna da hafif bir flört manasını verirler. Zira Faik Bey, pek çapkın bir delikanlı ve Seniha, pek şuh bir genç kızdır. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başlar. Faik Bey için Seniha’yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen ihtiyarlardan biri oluverir. O şimdi kumara ne kadar düşkün ise, Seniha’yı da o kadar arıyor. Seniha’ya kendini o kadar düşkün hisseder<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">. </a>Dört günlük bir ayrılıktan sonra sabah Faik Bey konağa gelir. Henüz herkes uykudadır. Saçları karma karışık, yüzü sapsarr. Yanaklarında üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakası vardır. Seniha ne var? Ne oldu? Demek isteyen gözlerle Faik Bey’ i süzer.Faik Bey sessiz bir şekilde hiçbir şey söylemez. Seniha daha sonra kardeşi Cemil’ den öğrendiği kadarıyla Faik Bey’ in kumarda Üç yüz elli lira kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu öğrenir. Cemil parayı Seniha’nın büyükbabasından istemesini söyler. Seniha’nın bunun mümkün olmayacağını söylemesi üzerine Cemil Seniha’nın elmaslarını rehin koymasını ister.<br />Seniha dolabını açtı içinden bir çekmece çıkarır. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza alır ve birer birer Cemil’e uzatır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br />Ve hayatında ilk defa olarak ağır ve ciddi bir şekilde düşünür, kalır. Hayat bir an içinde, ona çıplak ve en kaba haliyle görünür Bu dünyada her şey ne bayağı, ne beyhude, ne kirlidir. Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve zerafet, insanın üstünde hafif bir ciladır. En güzel bir yüze bir iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, en zarif bir adamı bir dilenciye döndürmek için üç yüz elli liralık bir borç kafidir.<br />Seniha kalbinin bu bir günlük imtihanından epeyce değişmiş çıkar. Aşktan evvel ki alaycı, havai, şuh ve işveli haline avdet eder<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a> <br />Konağı kiraya verip kardeşi Selma Hanımefendinin yanına taşınma bahsi çıktığından beri Naim Efendi’ nin rahatı huzuru büsbütün kaçar. Selma Hanımefendinin kararı o kadar katıydır ki hiçbir mazeretle bunun önüne geçmek kabil olmaz.<br />NAİM EFENDİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">;</a><br />“Burada doğmuşum, burada yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl bırakır giderim? Der..”<br />SELMA HANIM;<br />“Burada, fareler, örümcekler ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde ölürsün” der.<br />Konak, Naim Efendiyle beraber, her gün biraz daha yıkılıp gider. Zili bozulan sokak kapısı ağır bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla mustarip bir hayvan gibi sarsıla açılır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kitabın Ana Fikri ve Kitap Hakkındaki Genel Değerlendirme <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br />Kiralık Konakta Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemindeki toplumsal nedenler dile getirilir.<br />Kiralık Konak İmparatorluğun çöküş çanlarının kulak yırtan sesleri içinde, kuşaklar arasındaki değişen değer yargıların buna bağlı olarak da yaşam biçimlerinin çelişkisini sergileyen bir romandır.<br />Seniha – Faik – Hakkı Celis üçgeni romanın yapısının iskeletidir. Toplumsal rüzgarların savurduğu bu insanlar birer yaprak gibi uçuşuyorlar, hiç toprağa düşmüyorlar. Kiralık Konaktaki kahramanların ortak özelliklerinden biri de düşün-dükleri, ettikleri dünya ile gerçek yaşamları arasındaki bağlantısızlıklardır. Onlar için yaşamın her gerçeği birer beklenmeyen darbedir.<br />Konağın dağılıp satılığa çıkarılmasıyla biten roman bir zümrenin çöküntüsünün üç kuşaklık hikayesidir. <br /><br />Sahsi Görüşler:Açık ve sade bir dille bir çöküşü en iyi şekilde anlatan ve sürükleyici bir eser.<br /><br /><br /><br />Yakup Kadri Karaosmanoğlu(27.3.1889-13.12.1974)<br />Yazarımız; 27.3.1889 yılında Kahire’de doğmuştur.Yazı hayatına Fecriati topluluğunda romantik-realist hikaye ve mensur şiirle başlayan(1909); deneme,makale,oyun,monografi<br />ve anı türlerinde eserler bırakmış olan Yakup Kadri, yaygın şöhretini romanlarıyla sağladı.Ölümünde Anadolu<br />Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı bulunuyordu.Cenazesi İstanbul’a<br />getirildi,Beşiktaş’ta Yahya Efendi Mezarlığı’na gömüldü<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br /><br /><br />ESERLERİ<br />Hikaye Kitapları; Nesir ve Yazıları<br />Bir Serencam(1913) Erenlerin Bağından(1022)<br />Milli Savaş Hikayeleri(1947) Kadınlık ve Kadınlarımız(1923)<br />Hikayeler(1985) Ergenekon(1929)<br />Romanları; Okun Ucundan(1940)<br />Kiralık Konak(1922) Alp Dağlarınan ve Miss Chalfrin’<br />Nur Baba(1922) in Albümünden(1942)<br />Hüküm Gecesi(1927) Monografi;<br />Sadom ve Gomore(1928) Ahmet Haşim(1934)<br />Yaban(1932) Atatürk(1946)<br />Ankara (1934) Anı;<br />Bir Sürgün(1937) Anamın Kitabı(1957)<br />Panorama(1953/54) Vatan Yolunda(1958)<br />Hep O Şarkı(1956) Gençlik ve Edebiyet Hatıraları(1969)<br />Oyun; Zoraki Diplomat(1955)<br />Tiyatro Eserleri(1984 Politika 45 Yıl(1968)<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-65926107628554557312008-12-12T06:47:00.000-08:002008-12-12T06:51:41.743-08:00Adı Aylin [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Adı Aylin</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Ayşe Kulin</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Remzi Kitabevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1999</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Aylin adlı bir kadının yaşamöyküsü.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a> </span><br /> Aylin, Amerikan kız kolejini bitirdikten sonra<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">,</a> eğitimini tamamlamak üzere Paris’e gider; bundan sonraki yaşamını bir uçtan diğer uca, baş döndürücü bir hızla akarak geçer, Libyalı bir prensle evlenir, Prenses olur. Tıp okur, ünlü bir psikiyatrist olur. Tekrar tekrar evlenir, ama evliliklerinden sıkılır, Amerikan ordusuna Albay rütbesiyle Subay olur...<br /> İşte bu kitap, kökleri Giritli Deli Mustafa Naili Paşaya kadar uzanan bir ailenin kızı olan Aylin DEVRİMEL ‘in fırtınalı yaşamının öyküsüdür.<br /> Lise yıllarında uzun boylu ve sıska bir kız olan Aylin zamanla güzelleşmiştir . Bir- gün Esma teyzesinin daveti üzerine Paris’te bir otelde buluşurlar.Otelde prens olduğu söylenen bir Arap’la tanışır ve bu tanışmanın sonunda prensle görkemli bir yaşantı için evlenir, prenses olur. Ancak herşey düşündüğü gibi gitmez.Prens Senusi doğu kültürü ile yetiştiği için bazı davranışları,batı kültürü ile yetişen Aylin’e ters gelmektedir. Zamanla Aylin’in özgürlüğünü kısıtlar.Evliliği büyük bir kaçışla son bulur.Yaz sonunda Aylin, ablası Nilüfer’le Cenevre’ye gider. Yaşamının ideali olan tıp okumaya karar verir ve büyük uğraşlar vererek Neuchatel Üniversitesi’ne kayıt yaptırır. Okulun ilk yıllarında hayatında çok büyük değişiklikler yapar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">, </a>ihtişamlı hayatından sıyrılır, sade bir öğrenci olur. Tek hedefi olan tıp fakültesini bitirmek için çok çalışır, daha sonra fizik ve kimya derslerinde yardımcı olan Jean-Pierre ile evlenir. İki öğrencinin bu evliliği zaman içinde Aylin’in dış görüntüsünü olduğu kadar iç dünyasını da değiştirecektir. Aylin Jean-Pierre ile birlikte yaşadığı günlerde tıp ilmi ile yakından tanışıp ufkunun penceresini,o zamana kadar hiç bilmediği yepyeni bir dünyayı ardına kadar açacak, peşinden koştuğu gerçek zenginliğin dış dünyanın görkemli vitrinlerinde değil de insanlığın iç aleminde bulunduğunu öğrenecektir. Okul sonunda Jean-Pierre Nos Alamus’taki nükleer araştırma merkezinden geri çeviremeyeceği bir teklif alır. Aylin de New Rachel Hospital Medical Center’dan teklif alır ; onların birbirlerine karşı olan sorumlulukları artık biter, müşterek hayatları bir yol ayrımına girer. Ellerinde bu evlilikten altı yıllık sağlam bir dayanışma ve derin dostluk duyguları ile dopdolu gençlik anıları kalır sadece.<br /> Aylin çok ciddiye aldığı bu işine büyük bir heyecanla başlar. New Rachel’de tanıştığı Afganistanlı genç meslektaşı Azim’in karısı 11 yaşından beri arkadaşı olan Zeynep Tarzı çıkar. Aylin, Zeynep ve Azim ile gittiği Afgan sefahati kokteylinde Paswak adındaki Birleşmiş Milletlerin Afgan esiri ile tanışır. Paswak evli olmasına rağmen Aylin ile arasında duygusal bir bağ oluşmuştur. Aylin o yılı aklı beş karış havada geçirir. Bütün vakitlerini beraber geçirirler. Paswak’ın bu yüzden önce Wall Dame’nin Birleşmiş Milletler genel sekreterliğine daha sonra 1974 yılında Hindistan sefirliğine tayini çıkmıştı<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">r.</a><br /> Aylin kaderin ağlarını onlar için giderek daha çileli iplerle örmekte olduğunu nihayet görmeye başlar; ya sevdiği adamın peşinde dünyayı adım adım dolaşacak ya da mesleğini ön plana alacaktır. Tam meslek uğruna değmez derken hastanede psikiyatri bölümü şefliğine terfi eder. Sonunda Aylin’in sağduyusu aşkına galip gelir. Aylin gönlü yaralı bar kuşunu çok kısa bir süre oynar, sonra toparlanır ve işinin başına döner. Arkadaşı Azim’in vasıtası ile kendi meslektaşı olan Michel Radomisli ile tanışır. Michel’i çok etkileyici bulmadığı halde evliliğe giden ilk adımları Michel’in evinde atarlar. Daha sonra Aylin bu evlilikten deliler gibi çocuk istemeye başlar. Aylin’in bu isteğine karşılık Michel dinine ve geleneklerine çok bağlı olduğunu doğacak çocuğun Yahudi kültürüne göre yetiştirilebileceğini söyler fakat Aylin bunu bile sorun etmez, dinini değiştirmeyi göze alır. Aylin’e göre insanları dinlerine, ırklarına ve dillerine göre ayırmak çok saçmadır. Ona göre insan, insan olduğu için çok değerlidir. Onun insan sevgisini bir din veya ırk engelleyemez. Aylin çocuk yapma isteğinden 6 düşük yaptıktan sonra vazgeçecektir.<br /> Aylin meslektaş olduğu Michel ile her an beraberdir.İşyerleri bir, evleri bir kısacası bütün zamanları birlikte geçer. Belli bir süre sonra birbirleri ile bu kadar çok birlikte olmaları Aylin’i çok sıkar. Gün geçtikçe birbirlerinden koparlar ve birgün Aylin kocasına haftanın belirli günlerinde birbirlerine izin vermelerini ,bugünlerde değişik insanlar ile çıkabileceklerini ,bunun sonucunda da diğer insanlarda görecekleri eksiklikleri kendilerinde tanımlayıp, birbirlerine ölümsüz sevgi ile bağlanabileceklerini açıklar. Fakat düşünülen olmaz. Aylin yurt dışında olduğu günlerden birinde Michel bir arkadaşının evinde Barbara adında bir bayanla tanışır ve bu tanışma evliliklerinin sonunu getirir. Aylin sıkıntılı bir zamanında vardığı karar sonucunda kocasını kaybettiği için hem üzgün hem de suçluluk duygusu içerisindedir. Bu sıkıntı ve üzüntü uzun sürmez.Her şeyi bir kenara bırakıp mesleğinde ilerler fakat bu ilerleme bile onu tatmin etmez. Bir süre sonra Amerikan ordusuna katılarak Körfez Savaşı’nda ruh sağlığı bozulan hastaları tedavi eden doktor olmayı düşünür.Bu nedenle Oklahoma’ya Körfez Savaşı’nda zarar görmüş askerleri tedaviye gider<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> Aylin Üniformasını ilk kez 1992’nin soğuk bir Ocak gününde giyer. 9 Kasım 1992’de ordunun fiziksel aktiviteler sınavını yüksek bir puana kazanarak başarı sertifikası alır. Aylin ordudaki görevinde yine işine devam eder, hastalarına çare bulmaya çalışır. Birgün kendisine yeni bir hasta verilir. Bu kez hasta Körfez Savaşı’ndan sonra geldiği sivil hayata uyum sağlayamıyordur. Bunun sonucunda da hiçbir suçu olmayan bir çok sivili katletmiştir.<br /> Aylin bu hastası üzerinde çalışırken Amerikan ordusunun askerlerini cesaretlendirmesi için verdiği ilaçların yan etkisi sonucu hastanın bu duruma geldiğini saptar ve bu sonucu bir tez halinde askeri yetkililere bildirir. Aylin’in verdiği bu sonucu askeri yetkililer daha önceden bildiğinden Aylin’in bu olayın üstüne gitmemesini isterler ve onu uyarırlar. Aylin bu sessizliği sindiremeyerek sözleşmesinin bitmesinin ardından Albay rütbesindeyken ordudan ayrılır.<br /> Ordudan ayrılmasından sonra 19 Ocak 1995 Perşembe günü evinin bahçesinde o sabah evini temizlemeye gelen hizmetçisi tarafından kendi arabasının altında ölü bulunur. Zengin, ünlü ve saygın insanların yaşadığı mahallede yerel polis ve yerel yöneticiler mahallenin adını polisiye bir olaya karıştırmamak için dosyayı apar topar denebilecek bir hızla kapatırlar. Teşhis ise “Freak Accident” yani garip bir kazadır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> “... Yükseltilmiş sahnede kapağı açık maun bir tabut durmakta, uzun bir sıra oluşturan insanlar tabutta yatan albay üniformalı Amerikan subayını selamlayıp içlerinden dua veya veda ederek tabutun başından ayrılınca yanan yürekleriyle gelip salondaki koltuklarda yerlerini almaktadırlar. Herkes etrafa hakim olan ordu düzeninin saygınlığını kutsar gibi sessizce ağlamaktadır ... Katafalkın üstünde dört bir yanı rengarenk çiçeklerle donanmış tabutta yatan kişi, bir askerden çok, oraya bir film çekimi için öylece uzanıvermiş bir Hollywood yıldızını andırmaktadır. Bu albay üniformalı Amerikan subayı bir Türk kadınıdır.<br /><a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><span style="font-weight: bold;"> KİTABIN ANAFİKRİ</span><br /> Anı yaşamak gerekir.Zevk alınabilecek herşey o an yapılmalıdır.Daha sonra çok geç olabilir.Hayat an an yaşanmalı.Ama anı yaşarken de tedbiri elden bırakmayıp olacak ya da olabilekcek olayları hesaplamak gerekmektedir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAPTA YER ALAN KARAKTERLER</span><br /> AYLİN RADOMİSLİ:Kitapta yaşamı anlatılan kişi<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> LEYLA DEVRİMEL:Aylin’in annesi.<br /> CEMAL DEVRİMEL:Aylin’in babası.<br /> NİLÜFER GÜLEK:Aylin’in ablası.<br /> AZİZ TANRISEVER:Nilüfer’in ilk eşi.<br /> KASIM GÜLEK:Nilüfer’in son eşi.<br /> TAYİBE:Nilüfer’in kızı.<br /> HİLMİ BAYINDIRLI:Aylin’in dayısı.<br /> PRENS BEN TEKKOUK:Aylin’in ilk eşi.<br /> POLAT SARAN:Aylin’in evliliği sırasında ilişki yaşadığı kişi.<br /> JEAN-PİERRE:Aylin’in ikinci eşi.<br /> PASWAK:İkinci evliliği sırasında ilişki yaşadığı kişi.<br /> MİŞEL RADOMİSLİ:Aylin’in üçüncü eşi.<br /> NURİ:Uşak.<br /> JOSEPH CATES:Aylin’in son eşi.<br /> LAURİE KRAUS:Aylin’in hastası.<br /> IRENE:Aylin’in hastası.<br /> RAHİBE NANCY:Aylin’in hastası.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM:</span>Gerçek bir yaşamöyküsünü anlattığı için sürekleyici bir özelliği var.Birkaç kişinin yaşayabileceği olayları kendi yaşamına sığdırmaktadır Aylin.Aklına koyduğu şeyleri ,sonucunu fazla düşünmeden gerçekleştirir ve bunların bedelini zaman zaman ağır ödemektedir.Bu nedenle kitapta fazlaca olay yer almaktadır.Bu da okuyucuyu olayların başlangıcı açısından merakta bırakmaktadır.Bu durum kitaba okuyucuyu sıkmayan ve kısa zamanda bitirilebilen bir kitap özelliği kazandırmaktadır. Anlamı bilinmeyen sözcük sayısı yok denecek kadar az.Bu da kitabın akışını engellemeyen bir özellik olarak kitaba pozitif bir özellik kazandırmaktadır.Yalnız kitapta hep Aylin’in haklı olduğu gibi bir düşünce uyanmakta.Aslında onun da haksız olduğu birçok durum bulunmaktadır.Bu nedenle Aylin mükemmele yakın bir insan gibi gösterilmiş.Sanki dünya onun etrafında dönüyor,hayatında yer alan diğer kişiler de figüran rolünde yer alıyor gibiler.Bunların dışında kusur olarak pek birşey göremiyorum kitapta.Özellikle şunu eklemeliyim ki bu kitap okunması gerekenler arasında.Çünkü Aylin pek az kişinin yapabileceği birşeyi yapmış.Yani kendi yaşamına bir değil, birkaç yaşam sığdırmış.Keşke hepimiz onun yapabildiğini biraz da olsa yapabilsek.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a> </span>Arnavutköy Amerıkan Kız Koleji Edebiyat Bölümünü bitirdi.Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı.Uzun yıllar televizyon,reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.1976 yılında , Anarşistler, Rusya Ayaklanıyor(1905 ihtilali); Kayzer’in Almanyası,Bir İmparatorluk Çöküyor (Habsburglar’ın sonu); Amerika Sahnede (Roosevelt dönemi) adlı kitapları , Millliyet yayınlarının “20. Yüzyıl Dosyası “ için Türkçeleştirildi.1984 yılında ilk öykü kitabı Güneşe Dön Yüzünü yayımladı.1986’ da “Gülizar “adlı öyküsünü Kırık Bebek adıyla senaryolaştırdı ve bu sinema filmi, yılın Kültür Bakanlığı Ödülü’ nü aldı.1989’da , sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin “En İyi Sanat Yönetmeni<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">”</a> Ödülü’nü kazandı.1996’da Münir Nurettin Selçuk’un yaşam öyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı çalışması yayımlandı.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-7084720487988656242008-12-12T06:43:00.000-08:002008-12-12T06:47:21.210-08:00Damga [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Damga</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Reşat Nuri Güntekin</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> İnkılap ve Aka</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1985</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span>Aşık olan bir delikanlının sevdiği kız uğruna hayatı boyunca hırsız damgasına vurulması ve bundan dolayı gelişen olayları anlatır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ:</span><br /> İffet hep abisinden farklı olmak ister.Bunu ilk anlayan Mahmut Efendi İffet’I hep Muzaffer’den ayrı sever.İffet , Kamiyap Kalfa sayesinde haftada iki gün Paşa babasından habersiz mahalle okuluna gider,oradaki çocuklarla arkadaşlık eder. Yazları ise Karamürsel’de Damlacık Çiftliğinde oturan Hatice halasında geçirir.Burada geçirdiği iki ay onun için çok farklıdır.Özellikle halasının anlattığı hayaletli değirmen öyküsünden çok etkilenir.Bu hikayede; “birbirini çok seven Fatma ve İsmail,İsmail’inaskere gitmesiyle ayrılırlar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a>Fatma İsmail’I iki yıl bekler ama çevresi ndekiler İ smail’in Yemen’e gittiğini ve oraya gidenin yaşama ihtimalinin çok az olduğunu söyleyerek Fatma’yı Gaffar Ağa’ya verirler<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a>A radan zaman geçtikten sonra İsmail Yemen ‘de n döner ve Fatma ‘nın evlendiğini öğrenir. Yalnız ikisi de hala birbirlerini çok sever.Bunun üzerine geceleri değirmende buluşmaya başlarlar.Birgün basılmak üzereyken İsmail ,Fatma’nın namusunu kurtarmak için değirmenden kendisini soğuk sulara atar ve ceseti bile bulunamaz.<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">”</a><br />İffet bu masaldan çok etkilenir ve bu masal ona seevilen kadın için kendini feda etmeği öğretir.<br /> İffet büyür,abisi hünkar yaveri olur ve sırma kordonlar takar.İffet’ babası idadi mektebe verir. İffet’in mektepte hürriyetçi ve meşrutiyetçi bir Celal Abisi vardır.Celal’I çok seviyor ve duygularını saklamayıp açıklıkla savunduğu için saygı duyar.Yalnız okulda ki bir öğretmeninin ihtilal ve meşrutiyetten söz etmesi üzerine tevkif edilmesi İffet'i’ okuldan ayrılmasına neden olur.<br /> Kısa bir zaman sonra Meşrutiyet ilan edilir ve İffet’in abbası Halis Paşa görevden atılır.Midilli’ye sürgün edilir.İffet’te babasıyla iki buçuk yıl Midilli’de yaşar .Babasının vefatından sonra İstanbul’a dönerve muallim olarak bir evde çalışır.Evin sessiz ve güzel hanımı olan Vedia Hanım ile arasında bir ilişki doğar.Geceleri deniz kenarında buluşurlar.İffet her gece kayıkhane harabesinde Vedia’yı bekler.Vedia onbeş yaşında ki kız çocukları gibi ihtiyatsız davranırve bir gün yakalanma ihtimali bile akıllarına gelmez .İffet Vedia’a “Damlacık”taki su değirmeninin masalını anlatır.Bir köy delikanlısının sevdiğini ele vermemek için yaptığı fedakarlığınıbir gün kendisinin de yapabileceğini söylerdi. Bir gün yine ihtiyatsızca davranırken basılırlar ve İffet aynen değirmende ki masalda ki gibi sevdiği kadının namusunu kurtarmak için hırsız damgası yapar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> Değirmendeki nasal en sonunda İffet’in başına gelir.Sevdiği kadın uğruna kendisi hayatı boyuncahırsız damgasına vurulur.Zorla haneye tecavüz ve hırsızlık suçlarından dolayı altı ay hapse mahkum olur.Celal’in sayesinde iyi bir koğuşa verilir<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> Bir mayıs günü Vasif Efendi ile hapisten çıkar.İffet dışarıda kendini iyi hissetmez.Ne yapacağını şaşırır.Bir kaç gün tanıdıklarında kaldıktan sonra ucuz bir oda kiralar.Hapisten çıktıktan sonra Celal ,İffet için yalnız bir arkadaş değil ,adeta bir baba olmuştur.İffet’in Hatice Halası kadar çok sevdiği bir Fahriye Yengesi vardır.Birgün Muzaffer’den yengesinin durumunun iyi olmadığını haber alır ve zorunlu olarak Fahriye Yengesi’ni görmeye gider,Fahriye Yenge onu çok iyi karşılar ve bir istekte bulunur:”400 bin lirasını bankaya yatırmasını ister”İffet çok şaşırır.Çünkü, kendi abisinin bile kendisine güveni kalmamıştır.İffet bu parayı çaldırma korkusuyla bankaya yatırır.Böylelikle İffet’in kendine güveni gelmeye başlar.Celal ,İffet’e iş bulur.Görüşmek iççin giden İffet ilk iş görüşmesinde büyük bir ümitsizliğe kapılır.Kendisinden istenen gümrükten ,eşya çıkarmasıydı .”Yarın gelirim “diye mağazadan ayrılır.Ama bu olayın tesiri günlerce üstünden atamaz,namuslu bir iş bulmakta ki ümidi giderek azalı<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">r.</a><br /> Yaz bitiyorduve İffet hala iş bulamaz.Elinde ne varsa satar ,bazı geceler aç yatardı.Ev kirasını ödemek için en son babasının yadigarı olan altın saati bile satar. En sonunda Celal ,İffet’e Hukuk-I Milliye gazetesinde iş bulur.İffet bundan çok mutlu olur ve yorulmadan çalışmaya başlar.Çevresindekiler artık rahatsız olmaz çok kısa zaman sonra gazete bütün İffet ve arkadaşlarıTelgraf Gazetesi ‘nde çalışmaya başlar.Fakat kısa zaman sonra Telgraf gazetesinden de ayrılır,yine aç ve açıktadır.Celal geçinemeyip Konya’ya gider.İffet ayda bir Muzaffer abisinin gönderdiği parayla ev kirasını öder.<br /> Birgün sokakta yürürken Celal’e rastlar.Celal Konya’da avukatlık görevinden ayrılıp,ticarete başlar ve İffet’e de kendi şirketinde bir iş verirBundan sonra İffet’in işi şehirler arası yolculuklarda mal taşımaktır.İffet yeni yüzler ,yeni insanlar tanıdıkça hayata bağlılığı artmakta yaptığı işten memnun kalmaktadır.Yolda gördüğü insanlara yardım etmekte ve ihtiyaçlarını karşılar.Yine kötü hava şartlarında İzmir’den İstanbul’a hareket eder. Tren Afyon’da hareket edemez duruma gelir.Dışarı çıkar ve kendisinden hasta annesi için yardım isteyen Rana ‘ya yardım eder.Rana masum ve çocuksu bir kızdır.İffet Rana’dan çok hoşlanır,yalnıuz yediği damga yüzünden Rana’dan uzaklaşır.<br /> İffet uzun süre sonra Hocası Mahmut Efend<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">i’</a>yi görmeye gider.Mahmut Efendi’nin eşi ölmüş kendisine gelini bakar.Mahmut Efendi ile uzun uzun konuşurlar,eski hatıraları anarlar.Gece Mahmut Efendi’den ayrıldıktan sonra sokakta kavga eden bir kadın ve erkekle karşılaşır.Adam kadını hırsızlıkla suçlarve polise götürmekle tehdit eder.İffet ,bu kadını görünce Rana aklına gelir ve bu kadının masum olduğunu ,kendisi gibi damga yediğini düşünerek ,onu kendi himayesi altına almayı düşünür.Adama para vererek kızı kurtarır.Yalnız kadın hiç düşündüğü gibi çıkmaz.Bir geceyi beraber geçirdikten sonra kadın ayrılır ve İffet’in duyguları yine incinir.<br /> Muzaffer Ağabeyinden gelen telgraf İffet’in moralini yükseltir.Telgrafta ev ve yatırımlar hakkında ki mahkemeyi kazandıkları yazar.İffet İstanbul’a döner ve eline epeyce para geçer.İstanbulda iyi bir malikane alır.Yanınada Mahmut Efendi öldükten sonra tek başına kalan gelini ve torununu allır.Eline para geçtikten sonra eski akrabaları ile tekrar görüşmeye başlar.<br /> Birgün İffet Beyoğlu’nda dolaşırken Vedia’ya rastlar. Hiçbir şey olmamış gibi iki çift karşılıklı konuşurlar .İffet tekrardan Vedia’ya karşı duygular hisseder.Yalnız Vedia tekrardan İffet’le olmak istemez.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ANAFİKRİ:</span>Seven insanın gözünün kör olduğunu,bir anlık düşüncesiz hareketlerle kendi hayatını mahvedeceğini anlatır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">. </a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:</span><br />İFFET: O lay kahramanıdır.<br />MUZAFFER:İffet’in abisidir.uyuşuk,tembel,miskin,kibirli biriydi.<br />MAHMUT EFENDİ:İffet ve Muzaffer’e haftada iki gün ders verirdi .<br />HATİCE HALA:İffet’in halasıdır,elinde iki kız çocuğuyla dul kalmış ve Karamürsel’de yaşıyor.<br />HALİS PAŞA :İffet’in babasıdır.<br />CEMAL KERİM BEY:İffet’in çocuklarına ders verdiği mebustur.<br />VEDİA HANIM:Cemal Kerim Bey’in ikinci hanımıdır.<br />ŞAHSİ GÖRÜŞLER:<br />İnsanın yaşamı boyunca başından geçen olayları çok sade ve akıcı bir şekilde anlatan yazar tasvirlerden yararlanmış.Kullandığı eski Osmanlıcayla hikayeye güç kazandırmıştır.<br />YAZAR HAKKINDA BİLGİ:<br />Reşat Nuri GÜNTEKİN<br />XXyy.roman,hikayeveoyunyazarlarından<br />Doğum/Ölüm: 25 Kasım 1889<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> - </a>7 Aralık 1956<br />Doğum Yeri: İstanbul<br /> Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da eklediYazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. Eserlerinin tam listesi için şu broşüre bakınız: Türkan Poyraz – Muazzez Albek, Reşat Nuri Güntekin (Ankara, 1957)<br />Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.<br />Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).<br />Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.<br />Hayatı, sanatı ve eserleri üzerine bir tanıtma kitabı, Muzaffer Uyguner’indir. (Varlık yay;1967). İbrahim Zeki Burdurlu’ nun Romanıyla Reşat Nuri Güntekin (İzmir Eğitim Ens. Yay., 1971) kitabını Birol Emil’ in Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası (1984) adlı doçentlik tezi izledi<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-77964754912637083762008-12-12T06:37:00.000-08:002008-12-12T06:43:00.127-08:00Martı [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Martı</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Richard Bach</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Beyaz Yayınları</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1987</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1.KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Martı, bir kuşun hiçbir şeyin onu caydıramadığı o devirde zorluklarla mücadele etmesidir. Hiç düşmemeyi değil, her düştüğünüzde ayaklarınızı daha sıkı basarak ayağa kalkabilmeyi öğreneceksiniz bu kitapta.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2.KİTABIN ÖZETİ:</span><br /> O zamanlar martı Jonathan'in hayatini anlatan bir roman olarak okudum. Martı Jonathan diğer martılardan daha yükseklere uçmayı, dah derinlere dalıp en leziz balıkları avlamayı hedeflemiştir kendine. Ve her seferinde de bunu gerçekleştirip kendisine daha yüksek, daha derin hedefler seçmiştir. Richard Bach, herkesin bir hedefinin olması gerektiğini ve her seferinde bir öncekinden daha iyi hedefler seçmemiz gerektiğini, mutluluğumuzun bu olduğunu anlatmaya çalışmıştır. <br /> Bach,özgürlük,direnç ve umut kavramlarını bir martının kanatlarına bindirirken,umutsuzluk ve boşluk içinde günlerini geçiren insanların serüvenlerini nasıl da ustaca ortaya koymuş<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">3.KİTABIN ANA FİKRİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Özgürlük,direnç ve umut kavramlarını bir martının kanatlarına bindirirken,umutsuzluk ve boşluk içinde günlerini geçiren insanların serüvenlerini nasıl da ustaca ortaya koyuvermiş.Hayata dair umutları ve planları olan arkadaşlar için mükemmel bir kitap.Martı arkadaşlarına harika bir örnek olan Jeneten sizlerede güzel bir örnek olacak.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTA OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:</span><br /> Jonathan: Kendini hayata adamış,zorluklar karşısında yılmamış ama oldukça yıpranmış bir genç.<br /> Mıchele: O da Jonathan ile birlikte hayata göğüs gerdi ama bunlarla çok fazla başa çıkamayıp öldü. <br /> Stephan: Stephan, Mıchele aşık olmuştur fakat o da kendini Jonathan’a kaptırmıştır. <br /><span style="font-weight: bold;">5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Martı Jonathan'ın hayata atılışını anlatan bir hikaye kitabı.Yer yer resimlerle süslenmiş.Okuması zevkli dili sade.Bir martının isteklerini yerine getirme mücadelesine bir bakabilirsiniz.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> 27 Mart 1889’da Almanya’da doğdu.1913’te ilk hikaye kitabını çıkarır.13 Aralık 1974’te İtalya’da’ öldü. Eserleri : Nostradamus 16.yy’da yaşamış bir kahindir. Kendisi aynı zamanda tıp doktorudur. Çağının en büyük belası olan vebaya karşı o zamanın şartları altında büyük başarı göstermiştir. Nostradamus kehanetlerini yaparken sadece geleceği görebilme yeteneğinden değil daha bilimsel yöntemlerden yararlanmıştır. Bunlar da çağının en kabul gören yöntemleri olan astroloji ve simyadır<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-55786329581261046972008-12-12T06:16:00.000-08:002008-12-12T06:37:06.552-08:00Sodom ve Gomore [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Sodom ve Gomore</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Yakup Kadri Karaosmanoğlu</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> İletişim Yayınları</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1984</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1.KİTABIN KONUSU<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> İstanbul’un işgali ve İsatanbul halkının işgale karşı tutumu kitapta anlatılıyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2.KİTABIN ÖZETİ:</span><br /> Birinci Dünya Savaşı henüz sona ermiştir.Osmanlı İmparatorluğu da bu felaketten payını almış ve ülkenin heryeri kargaşa içindedir. 1921’lerin İstanbul’u,İngilizler şehri şigal etmiş ve saray buna sesiz kalmıştır. İstanbul,Anadolu’dan kopuk ayrı bir dünya gibidir.Tıpkı Sodom ve Gomore gibi.Tanrının naletlediği şehirlerden ikisidir. İstanbul kızları İngiliz subaylarıyla beraber olmaktan gayet mutludurlar. Leyla’da bunlardan biridir.Bu nazik kızlarımız Kuvayi Milliyetçileri yabani dağ insanı olarak görmekte,hatta tiksinmektedirler.Leyla’ya aşık olan Necdet ise bağımsızlıktan umudunu kesmiş,olaylara sadece seyirci kalmıştır.Sevdiği kızın işgalci subaylarla olan yakınlığını görür fakat görmezden gelir,hatta o da bu subayların çevresinde oluşan yüksek sosyeteye katılır.Oysa Necdet’in arkadaşı Cemil bir şeyler yapmak gerektiğini düşünür ve Kuvayi Milliyecilere katılır ve sonunda şehit olur.Fakat o değeri bilinmez insanlardandır,vatan o ve onun gibilerinin kanlarıyla hayat bulmuştur.Vatanın ayakları aslında bağımsızlık savaşında ayaklarını yiti<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">re</a>n gazilerimizindir.Onlar her bir uzuvunu kaybederken vatan yeniden el ayak sahibi olmuştur<a href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> İstanbul’un bu şaşalı hayatı çok kısa sürer.Ezilmiş Anadolu insanının özlediği gün gelir.Bir gece Kuvayi Milliyeciler karanlığın içine akın eden ışık hizmeleri gibi akın ederler şehre.<br /> Leyla,o eski hayatlarının mahvettiği için bu büyük savaşçıları nefretle karşılar.Necdet ise artık bu İngilizler tarafından kullanılmış vatanperverlik duygusundan yoksun kızdan soğumuştur.<br /> Leyla dudaklarını Necdet’in dudaklarına uzatır.Necdet onu kucaklar ve bir köşeye bırakır. Dudaklarında bir kimyevi maddenin “rujun” yavan tadıyla bağımsız İstanbul’a katılır. Ve bu aşkın bittiği yerde roman da son bulur.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3.KİTABIN ANA FİKRİ:</span><br /> Çöküşün getirdiği bir çürümenin romanıdır<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a> Savaş gi,bi zor anlarda insanlar maskelerini çıkartıp kendilerini gösterirler. “Dost kara günde belli olur”<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTA OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:</span><br /> Necdet, karamsar sorunlar arasında sıkışıp kalmış kendine öz güveni olmayan biridir. Yolu biliyor fakat yolda yürümeye cesareti yok. Küçük kırılganlıkları ve vazgeçemediği rahatlığı onu yurt savunması gibi bir şereften yoksun bırakıyor.<br /><br /> Leyla, bakımlı ,ince yapılı ,dikkati çeken güzel bir İstanbul kızıdır. Fakat ailesi gibi vatan duygularından yoksun, sosyeteyi seven, hovarda bir kızdır. Hayatı yalancı bir cennetten farksız yaşamak istiyordu. Fakat kağıttan yapılmış saraylar çok çabuk bozulurdu ve o asıl kaybeden oldu.<br /> Cemil, yurtsever biri vatanın köle oluşuna katlanamayacak derecede onurlu, güçlü, iri yapılı bir Türktür. Biz bugün bağısızlığımızı o ve onun gibilere borçluyuz.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Her milletin içinde fedekar insanlar olabileceği gibi menfaat için insanalrda bulunmaktadır. Bağımsızlık bu fedakar insanlar sayesinde devam etmektedir. Asayişi bozan, kan dökülmesine sebep olan, kötülüğün kaynağı olan hep ikinci gruptur. İşte hayat bu iyi ile kötünün kavgasından ibarettir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> 27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu. İbrahim Paşa’nın ölümü üzerine Manisa’ya geldi. 1913’te ilk hikaye kitabını çıkarır: “Bir Serencan.” Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ve Şevket Süreyya Aydemir’le birlikte “Kadro” dergisini çıkarır. 13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü. Eserleri : Rahmet(1923), Milli Savaş Hikayeleri(1947), Kiralık Konak(1922), Nur Baba, Sodom ve Gomore(1928), Hüküm Gecesi, Yaban(1932), Ankara, Bir Sürgün, Erenlerin Bağından(1922), Okun Ucunda, Zoraki Diplomat(1955), Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 yıl(1968), Nirvana(1909), Veda, Sağnak(1929) ve Mağara(1934).<br /><br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-55753740769968403142008-12-12T06:13:00.000-08:002008-12-12T06:16:51.850-08:00Dağa Çıkan Kurt [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Dağa Çıkan Kurt</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Halide Edip Adıvar</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> Remzi Kitabevi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1989</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1.KİTABIN KONUSU</span><br /> <br /> Topluca alınan kararlara uymanın gerekliliğive alınan bu kararlara uymamanın getireceği zararlara dikkat edilmesi gerektiğidir<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a><br /> <br /><span style="font-weight: bold;">2.KİTABIN ÖZETİ</span><br /><br /> Olay bir şairin yazar bir Fransız kurt masalını anlatması ile başlar.Şair yazara söz vermesine rağmen kurt hakkındaki şiirini bir türlü yazara gönderemez. Yazar beklemekten bıkar ve kendini kurt hülyaları içinde bulur.<br /> Karacaaahmet mezarlığı civarında fakir ve yoksul olan küçük bir evin çocuğudur.Babasını savaşta kaybetmiştir. Annesi her akşam eve geşmesini beklemekte ve getireceği ekmeği yiyerek karnını doyurur.Fakat o akşam annesi biraz gecikir. Sonunda annesi karşıda görünür.Fakat elinde ekmek yoktur.Aç kalacağını anlar. Vakit artık geç olmuştur ve yatarlar<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a>Çocuk yatakta annesi ise yarı tahta yarı hasır bir yatakta yatmaktadır.Gece çocuk yatağının üstünde bir şeylerin kıpırdadığını hisseder fakat bunun annesine anlatmaz.Hafifçe gözlerini açar.Karşısında savaştan çıktığı her halinden belli olan, her yanı yara bere içinde ve ağzından kan damlayan bir kurt durmaktadır.Bu durum babasının anlattığı bir kurtmasalını anımsatır.<br /> Bir gün ormanda bütün hayvanlar birbirine girer.Bozulmadık yuva<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">,</a>ezilmedik çalı, çiğnenmedik ot kalmaz.Kısacası taş taş üstünde kalmaz. Uzun süre bu böyle devam eder. Hayvanlar birbiri ile konuşmazlar ve birbirine düşmanca hareket etmeye devam ederler.Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan ormanın en yaşlısı olan fil bir toplantı yapmak ister ve bütün hayvanların bir araya gelmesini ister. Toplantı yapılır ve toplantıda artık düşmanca tavırların bırakılacağıve dostluk içinde yaşanması gerektiği kararına varılır.Bu kararda şu sonuç çıkıyordu.Her hayvan kendi bölgesindehür ve serbest olarak gezebilecekti.Etçil hayvanlar bu duruma pek rıza göstermedi ama yine de boyun eğdiler.Otçul hayvanlar bu duruma çoktan razı idiler.Yine de hayvanlar arasında bir takım huzursuzluk olduğu meydandaydı.Sonunda bu huzursuzluğunun sebebinin kurt oldduğu ortaya çıktı.Topluca kurt diyarına saldırdılar.Yıkılmadık yer bırakmadılar.Kurt bu bozgun karşısında öcünü almak için dağa çıktı.<br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;">3<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a>KİTABIN ANA FİKRİ</span><br /><br />Genel olarak kitapta, toplumsal olaylara ne kadar ilgisiz kaldığımız ve olayların karşısında bu ilgisizliğin bizlere nelere mal olduğunu anlatmaya çalışıyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4.KİTAPTAKİ ŞAHISLARINDEĞERLENDİRİLMESİ</span><br /><br /> Kitap birçok hikâyeden oluştuğu için belli bir şahıs yoktur.Onun için şahıs değerlendirmesi yapmak mümkün değildir.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER</span><br /><br />Kitap okuyucuyu sıkmayan, akıcı bir üslûpla yazılmıştır.Okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim güzel bir kitap.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6<a style="color: rgb(51, 51, 51);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">.</a>KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ</span><br /><br />Halide Edip ADIVAR<br /><br />Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinin tanınmış edebiyatçılarındandır. Öğretmenlik ve müfettişlik yapmıştır.Amerika, Hindistan’da birçok konferanslar vermiştir.1950<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">-1</a>954 yılları arasında İzmir miiletvekilliği yapmıştır.İlk eserlerinde modern tipler ön plânda iken daha sonraları Anadolu insanlarını tanıyarak eserlerine konu eder.Birçok gazete ve dergide yazıları yayımlanmıştır.<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4491235704623231392.post-51148010027474091762008-12-12T02:05:00.000-08:002008-12-12T02:08:55.196-08:00Ankara Ekspresi [Kitap Özeti]<span style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ADI :</span> Ankara Ekspresi</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">KİTABIN YAZARI :</span> Esat Mahmut Karakurt</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">YAYIN EVİ :</span> İnkılap ve Ata</span><br /><span style="font-size: 85%;"><span style="font-weight: bold;">BASIM YILI :</span> 1981</span><br /></span><span style="font-size: 85%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-weight: bold;">İÇİNDEKİLER :</span> Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikir, kişiler ve olaylar, yazar hakkındaki bilgi ve eserleri..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN KONUSU :</span>Türk istihbaratçıları ve Alman ajanları arasında geçen bir casusluk öyküsü.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ÖZETİ <a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">:</a></span><br /> Türk ordusunun gözüpek istihbarat subaylarından Binbaşı Seyfi ile, Alman ajanları arasında İstanbul-Ankara hattında geçen bir casusluk öyküsü bu. Dönemin güçlü devleti Almanya, Türkiye'yi de istila etmek istemektedir. Bu amaçla, aralarında çok güzel bir kadın olan Frolein Hilda'nın da bulunduğu en gözde elemanlarıyla İstanbul'a gelirler. Harekatın başlama parolası "Ankara Ekspresidir.<br />Seyfi’nin görevi Almanya’nın faaliyetlerini durdurmaktır. Seyfi ile Frolein Hilda ilk defe Alman hastahanesinde karşılaşırlar. Seyfi hastahanenin bir cephane yeri olduğu haberini doğrulamak için doğum yapmak üzere olan bir kadınla hastahaneye yerleşmiştir. Hilda ise bir kadın doğum uzmanı olarak hastahanede bulunmaktadır.<br /> Seyfi normal çevrede havaalanı yapan bir muteahhit olarak tanınmaktadır ve birçok ingiliz ile de tanışıklığı vardır.Alman ajanlarının başında olan albay Seyfinin bir ajan olduğunu düşünüyor ve düşüncesinin doğrulanması görevini Hilda’ya veriyor. Albay, Hilda ile Seyfi’yi Ankara Palas Otel’de buluşturuyor. Hilda gördüğü adamın hastahanede ğördüğü kişi olduğunu a<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">n</a>layınca albayın düşüncelerinin doğruluğu ortaya çıkıyor.<br /> Bu arada almanlar kendi kamplarında yetiştirdiği askerlerini gizlice Türkiye’ye sokmaya çalışmaktadır. Seyfi bu faaliyetleri engellemek için bir ihbar üzerine Karadeniz’de bir alman şilebini durduruyor ve askerlerin arasında Frolein Hilada’nın da olduğunu fark ediyor. Askerleri gemiyle tekrar Almanya’ya gönderiyor fakat Frolein Hilda’yı esir alıyor. Amacı daha önce Almanlar tarafından esir alınan bir ingiliz ajanını kurtarmaktır. İngiliz ajanının karşılığında Hildayı serbest bırakır. Bu arada Hilda Seyfi’ye delice aşık olmuştur.<br /> Takas bittikten sonra bü<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">tü</a>n Alman ajanları yakalanır ve Almanya’ya geri gönderilmek üzere bir tren tahsis edilir. Alman albayı işlerinin bozulmasından dolayı Seyfi’ye büyük bir kin beslemektedir. Almanya’ya gönderilmeden önce Hilda’dan Seyfi’yi öldürmesini ister. Hilda gidecekleri akşam Seyfi’ye kendisini son bir kez görmek istediğini söyler ve Seyfi de bu teklifi kabul eder. Hilda o gece Seyfi’yi öldürmek için eve gider fakat aşkından dolayı onu öldürmeyi birtürlü başaramaz ve Seyfi’den kendisini karılığa kabu<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">l </a>etmesini ister. Çünkü geri döndüğünde kendisinin öldürtüleceğinin düşünmektedir.<br /> Seyfi de Hildanın güzelliğinden etkilenmiş ve ona aşık olmuştur. Hilda’nın teklifini kabul eder ve onunla evlenir..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAPDAKİ OLAYLARIN ve ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ</span><br /> Seyfi cok iyi Almanca bilen kültürlü ,zeki bir türk zabitidir ve çok yakışıklıdır<br /> Hilda asil bir aileden gelen idealist ülkesine bağlı güzelliği göz kamaştırar bir bayandır<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTABIN ANA FİKR</span>İ<br />Türkler’in inatçı, cesur şerefine düşkün bir millet oluşu.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:</span><br /> Kitap, tasvirlerle süslenmiş olay örgüleri çok iyi düzenlenmiş ve aynı zamanda ilk casusluk romanı olmasından dolayı herkes tarafından zevkle onunacak bir kitap..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">YAZAR HAKKINDA KISA Bİ<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">LG</a>İ:</span><br />ESAT MAHMUT KARAKURT<br />Esat Mahmut Karakurt, birbiri ardına yazdığı aşk ve macera konulu romanlarıyla, yaşadığı dönemin en çok okunan yazarlarından biriydi. 1902 İstanbul doğumlu yazarın, iyi bir eğitim aldığını görüyoruz. 1924 yılında Diş Hekimliği Okulunu, 1930 yılında ise Hukuk Fakültesini bitiren yazar, gazetecilik, öğretmenlik, milletvekilliği ve senatörlük görevlerinde bulunduktan sonra, 1977 yılında bir beyin kanaması sonucunda aramızdan ayrıldı.<br /> Esat Mahmut Karakurt'un yazdığı yıllarda, romancılığımızın birkaç koldan ilerlediği görülür. Bir yanda milli edebiyat akımı temsilcilerinin, bir yanda toplumcu çizgideki yazarların ve son olarak aşk/macera temalarını işleyen romancılarımızın ard arda eserler verdiği bu<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com"> d</a>önemde, onun tercihi, cumhuriyet ideolojisine uygun aşk ve macera öyküleri yazmak olmuştu. Tam anlamıyla ilk Türk casusluk romanı olan “ANKARA EKSPRESİ” ni de o yazmıştır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;"> ESAT MAHMUT KARAKURT’un YAYINLANMIŞ KİTAPLARI:</span><br />VAHŞİ BİR KIZ SEVDİM 1926<br />ÇÖLDE BİR İSTANBUL KIZI 1926<br />DAĞLARI BEKLEYEN KIZ 1936<br />ALLAHAISMARLADIK 1<a style="color: rgb(0, 0, 0);" href="http://kitapozetleri-tr.blogspot.com">9</a>36<br />ÖLÜNCEYE KADAR 1937<br />SON GECE 1938<br />KADIN SEVERSE 1939<br />İLK VE SON 1940<br />KOCAMI ALDATACAĞIM 1940<br />SOKAKTAN GELEN KADIN 1945<br />ANKARA EKSPRESİ 1946<br />BİR KADIN KAYBOLDU 1948<br />ÖMRÜMÜN SON GECESİ 1950<br />ERİKLER ÇİÇEK AÇTI 1952<br />SON TREN 1954<br />KADIN İSTERSE 1960<br /><br /></span></span></span>Seohttp://www.blogger.com/profile/17817492723837060926noreply@blogger.com0