27 Kasım 2008 Perşembe

Veronika Ölmek İstiyor [Kitap Özeti]

Kitabın adı : veronika ölmek istiyor
Kitabın yazarı : paulo coelho
Yayın evi ve adresi : can yayınları, hayriye caddesi no. 2 galatasaray-İstanbul
Basım yılı : 2001


1.Kitabın konusu : veronica adındaki bir kadının ilaç içerek intihar girişiminde bulunması ve bu girişim sırasında kalbinin rahatsızlaşması sonucu bir haftalık ömrü kalması ve kalan zamanını akıl hastahanesinde nasıl geçirdiği anlatılmaktadır.

2.Kitabın Özeti : veronika bir manastırda oda kiralar.dört kutu hap içerek intihar eder..kendisini intihar girişiminde bulunmasının nedenini iki nedene bağlıyordu.birinci neden:yaşamındaki herşeyin hep aynı olması ve gençliğinin sona ererek yaşlanmaya başlamasından korkması.ikinci neden ise:daha felsefiydi.veronika gazete okuyan,televizyon seyreden,dünyada olup bitenlerden haberdar birisiydi,ona göre her şey yanlıştı ve kendisi herhangi bir şeyi düzeltebilecek durumda olmadığını düşünmesiyle aciz olduğu duygusunu gütmesidir.
bir rahibe tarafından hastaneye kadırılır ve midesi yıkanır.kalbine içtiği ilaçlar zarar verir ve bir haftalık ömrü kalır.vilette akıl hastanesine yatırılır.veronika burada yeni arkadaşlarla tanışır ve piyano çalmaya başlar.hastanede yatan eduard adında bir kişiye aşık olur.son gününde hastanenin dışında zamanını geçirerek ölmek istediğini doktorlara söyler.fakat doktorla buna izin vermez.akşam olduğunda eduard ile birlikte hastaneden kaçar.kentin en pahalı lokantasına giderler,en güzel yemeklerini ısmarlarlar ve en pahalı şarapları içerler.yüksek sesle konuştukları ve uygunsuz davrandıkları için garson tarafından dışarıya atılırlar.onlar da kentin dışındaki boş bir tepeye tırmanırlar.burada ikisininde uykusu gelir ve toprağın üstüne uzanırla.sabah olduğunda veronika ölmemişti ve hala yaşamaktaydı.hastanadeki doktorların düzenli verdiği ilaçlar veronikayı ölümden kurtarmıştır.














3. Kitabın Sna Fikri : hayatta nekadar zorluklarla karşılaşsak bile yaşam sevincimizi asla kaybetmemeliyiz.

4.Kitaptaki olayların ve şahısların değerlendirilmesi : veronika: hayatta hep aynı şeyleri yapmaktan bıkmış ve yaşlanmaktan korkmuş korkan birisidir.

5.Kitap hakkında şahsi görüşler : kitabın konusu intihar etmek,ölüm ve akıl hastalıkları olduğu için okuyucuyu karamsar düşncelere itmektedir.

6.Kitabın yazarı hakkında bilgi :
paulo coelho: rio de janeiro’da doğdu.roman yazarlığına başlamadan önce, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni. ve sevilen bir şarkı sözü yazarı idi.1988 yılında yayınlanan üçüncü kitabı simyacı coelho’yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. öteki kitapları; brida, valkürler ve piedra ırmağının kıyısında oturdum,ağladım’ıdr.simyacı kıriki ülkede yayınlandı,yirmi altı dile çevrildi

23 Kasım 2008 Pazar

Toprak Uyanırsa [Kitap Özeti]

KİTABIN ADI : Toprak Uyanırsa
KİTABIN YAZARI : Şevket Süreyya AYDEMİR
YAYIN EVİ : Remzi Kitabevi
BASIM YILI : 1993
İçerik: Kitabın konusu, kitabın özeti, ana fikri, olayların ve şahısların değerlendirilmesi,görüşler ve yazar hakkında bilgi..

1.KİTABIN KONUSU

Bir öğretmenin emekli olduktan sonra başından geçen olayları; bir öğretmenin görevlerini,yapması gereken şeyleri anlatan bir kitaptır.


2.KİTABIN ÖZETİ

Olayın içinde geçen öğretmen,aslında emekli olmuş vurdumduymaz bir öğretmendir.Fakat emekli olduktan sonra zamanını bunca sene ne kadar boş şeyler içinde harcadığını anlar.Emekli olmadan önce kurduğu hayallerin hiçbiri gerçekleşmez.eğitim müdürü ile konuşmaya gider.eğitim müdürü ona bir köyde öğreymenlik yapabileceği müjdesini verir.gittiği köy tahmininden kötü çıkar.geri dönmek ister fakat bunu yapamaz.çünkü,oradaki insanları çok sevmiştir ve onlar için birşeyler yapmak ister.köyde ilk olarak ilgilendiği yer okuldur.daha sonra köyün başına dert olan bataklığı kurutur.bunları yaparkende başından birçok olay geçer.köyü çok iyi bir duruma getirir.öyle ki artık köye yabancılar gelmeye başlar.insanlar iş sahibi olurlar.öğretmen hayatının en verimli yıllarını burada geçirir.köyde köy odaları açılır,bir eğitim seferberliği başlar.köyde yıllardır yapılamayan nüfus sayımı bile yapılır.artık ekmeksizköy için yeni ufuklar açılmıştır.


3.KİTABIN ANA FİKRİ

insan sırlar içinde yaşar ve bunu farkedemez.fakat etrafındaki insanlara ilgi gösteren sosyal insanlar bunu keşfederler ve hayattan tat almaya başlarlar.


4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN,ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

. EKMEKSİZKÖY ÖĞRETMENİ:Vatansever,sosyal,insanlarla çok iyi iletişim kurabilen bir insan.

HOCAEFENDİ:Kooperatifçiliğe merak sarmış,kendi yağında kavrulan bir insandır.

MUHTAR:Öğretmenin köye gelmesinden beri ona yardım eden,dürüst,vatansever bir insandır.


5.KİTAP HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER

Kitap sade bir dille yazıldığı için anlaşılması kolay bir kitaptır.Olaylara yaklaşım tarzı diğer kitaplardan daha güzel ve daha farklıdır.Herkesin okumasını tavsiye ederim.


6.KİTABIN YAZARI HAKKINBDA KISA BİLGİ

şevket süryya aydemir eski bir öğretmendir.bu öğretmenlik görevi sırasında O,çalışmalarının niteliği ve başarısı üzerinde öyle bir takdir belgesine de mazhar olmuştur ki,bu belge,fani hayatında,her Türk’ün bir şeref tacı ve bir ülküsü sayılabilir.bu taktir,Gazi Mustafa Kemal’in,Şevket Süreyya’nın hem eğitim başarıları,hem de şahsiyeti üstündeki üstün ve pek eşi olmayan yazılı ifadeleridir.Tek Adam,Suyu Arayan Adam,Toprak Uyanırsa en önemli eserlerindendir.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Küçük Ağa [Kitap Özeti]

KİTABIN ADI : KÜÇÜK AĞA
KİTABIN YAZARI : TARIK BUĞRA
YAYIN EVİ : ATLAS YAYIN EVİ
BASIM YILI : 1988
İçerik: Kitabın konusu,
kitabın özeti, ana fikri, olayların ve şahısların değerlendirilmesi,görüşler ve
yazar hakkında bilgi..

1. KİTABIN KONUSU : Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür.Kitapta , bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır.Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir.

2. KİTABIN ÖZETİ :

Mondros Mütarekesi ile Birinci Dünya Savaşı biter. Türk milletinin eli kolu bağlanır. Devletin merkezi İstanbul başta olmak üzere, Türk vatanı bölge bölge yabancı devlet askerleri tarafından işgal edilir. Ülkeyi yöneten insanlar, bir çıkış çaresi bulamaz. Millet; tedirgin, karamsar ve ümitsizdir. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde vuruşmuş gâziler, birer birer ana evine dönerler.

1919 yılının Akşehir’i Anadolu’dan bir kesittir. Anadolu’nun diğer köy ve kasabalarında olduğu gibi Akşehir’de de bir beklenti vardır. Her ev; cepheden dönecek evladını, kocasını, babasını, kardeşini, yeğenini, nişanlısını bekler. Akşehir, savaşı kaybetmenin derin sessizliğini yaşar. Bu sessizliği bozan Gâvur mahallesindeki Yorgo’nun, Minas’ın meyhanelerinden gelen sevinç naralarıyla karışan müzik sesleridir.

Büyük savaştan sonra Akşehir’e ilk gelenlerden biri de Salih’tir. Salih, Arabistan çöllerinde sağ kolunu kaybeder. Ayrıca, yüzünün sağ tarafı da, savaşta aldığı şarapnellerle yok gibidir. O, üzgündür. Keşke, Akşehir’e bu şekilde gelmeseydim, diye düşünür. Çolak Salih’i ilk karşılayanlar biri çocukluk arkadaşı Niko’dur. Ama, Niko, eski Niko değildir. Eskiden, Niko gibi Rum ve Ermeniler, “Osmanlı” olmaktan gurur duyardı. Şimdilerde ise o, “Rum” olmanın gurur ve heyecanı içindedir. Niko’nun Salih’i karşılamasındaki amacı, ondan üstün olduğunu belgelemektir. Çünkü, yıllar öncesinde Salih, hep Niko’ dan üstün olmuştu. Şimdi, ise Niko, Salih’ten üstünlüğünü gösterecek, böylece ondan intikamını alacaktır.

Niko, Salih’e yeni elbise, yeni ayakkabı alır. Onu, babasının meyhanesine götürür; beraberce içerler, eğlenirler. Bu eğlenceler sonraki günlerde de devam eder. Salih, bu durumdan çok memnun değildir; içinde bilemediği bir sıkıntı vardır. Çözmeye çalışır, ama gücü yetmez. Bu hâlini gören Türk arkadaşları, komşuları ise ondan nefret eder. Hatta, annesi bile Salih’e tahammül edemez; o da eski Salih’ini arar.

Akşehir’e İstanbullu Hoca (Mehmet Reşit Efendi) lâkabıyla biri gelir. İstanbul Hükûmeti tarafından gönderilen bu kişi, camide Kuvayı Millîye aleyhinde vaazlar verir. İstanbullu Hoca; bilgili, bilinçli, dürüst, cesur ve samimî biridir. Yalnız, İstanbul’da dönen dolapları, İstanbul Hükûmeti’nin İtilaf Devletleri ile olan ilişkisini yanlış değerlendirir. O, doğruduna doğruya Padişah ve Halife’ye olan samimî sevgi ve saygısından dolayı Kuvayı Millîye’yi bir nifak çetesi olarak görür. Hitabeti güçlü ve mantıklı konuşması ile Akşehirlileri çevresinde toplar. Pek çok Akşehirli, onun açıklamaları doğrultusunda Kuvayı Millîye’yi kötü görür. Sonunda da, Kuvayı Millîye tarafından hakkında “vur emri” çıkarılır.

Salih; bir gün sessizce gittiği Rum meyhanesinde Rumların toplantı yaptığını görür, onların konuşmalarını dinler. Papazın başkanlığında toplanan Rumlar, Anadolu’da kurulmasını istedikleri Rum Pontus Devleti’yle ilgili senaryolar çizer. Konuşmaların en ateşli taraftarı da Niko’dur. Salih, beyninden vurulmuş gibidir. Ne yaptığını, ne yapacağını bilemez. Kendinden utanır. Sonunda karar verir. Tek koluyla da olsa o da bir Kuvayı Millîyeci olacak ve diğer düşmanlarla olduğu gibi Niko gibileriyle de savaşacaktır. Silâh talimleri yapar. Usta bir atıcı olur ve Kuvayı Milliyeciler’in arasına katılır.

Öbür taraftan İstanbullu Hoca, Emine adlı güzel bir kızla evlenir. Fakat, Kuvayı Millîye’nin hakkında çıkardığı “vur emri” nden haberi olduğu için hamile karısını bırakarak Çakırsaraylı’nın çetesine katılır. Sakalını keser ve onlardan biri olur. O, artık “Küçük Ağa”dır. Onun İstanbullu Hoca olduğunu bilen çok azdır. Bunlardan biri de Salih’tir. Salih, Küçük Ağa’yı samimiyetinden ve dürüstlüğünden dolayı çok sever, onun yanından ayrılmak istemez. Sonunda Küçük Ağa; Salih’in de yardımıyla Çakırsaraylı’dan ayrılır ve tek başına bir çete kurar. Artık o da, Kuvayı Millîye’nin amaç ve ilkelerini benimsemiş, ateşli bir Kuvayı Millîyeci’dir.

Pek çok kimsenin İstanbul’a kaçtığını düşündüğü İstanbullu Hoca, Küçük Ağa adıyla Çerkez Ethem’in Kuvvetleri’ne katılır. O sıralar, Çerkez Ethem ve kardeşleri birer Milllî Mücadeleci’dir. Sonraları ise, Batı Cephesi Komutanlığı ile araları açılan Çerkez Ethem ve taraftarları, ayrı bir yol çizer. Bu durumda Küçük Ağa, Ankara’ya bağlılığını devam ettirir; gizlice tuzaklar kurar, Çerkez Ethem ve Tevfik Bey’in düzenli orduları çökertme ve Millî Mücadele aleyhindeki plânlarını bozar.

Küçük Ağa, yanında bulunan Salih’i Akşehir’e gönderir. İki amacı vardır. Birincisi, Çerkez Ethem ve arkadaşlarının faaliyetlerini Kuvayı Millîyeciler’den Haydar Bey’e bildirmek; ikincisi ise Akşehir’de bıraktığı karısı Emine ve doğması beklenen çocuğundan haber almaktır.

Romanın ikinci bölümü
“Küçük Ağa Ankara’da”, Çolak Salih’in Akşehir’e gelmesiyle başlar.

Akşehir’in Millî Mücadele taraftarı önemli şahsiyetlerinden biri olan Ali Emmi, hastadır. Bir zamanlar Millî Mücadele’ye karşı kayıtsızlığı nedeniyle hor gördüğü, küçümsediği, hatta tiksindiği Salih, onu evinde ziyaret eder. Ama, şimdi, Çolak Salih’i sevgi ve saygı ile karşılar. Ali Emmi’yi ziyarete gelen Ağır Ceza Reisi ve Küçük Hacı’nın bir arada bulunduğu an, Çolak Salih; İstanbullu Hoca’nın akıbetinden bahseder. Onun Küçük Ağa adıyla fedakâr bir Kuvayı Millîyeci olduğunu söyler.

Öbür taraftan Salih; Küçük Ağa’nın karısı Emine’nin, kocasını yıllarca beklediğini, Mehmet adında bir oğlunun olduğunu, İstanbul’lu Hoca’nın “öldü” haberinden sonra da kasabalılar tarafından çarıkçılık yapan Hasan adlı yaşlı bir adamla nikâhlandırıldığını öğrenir. Salih; bu bilgileri aldıktan sonra Akşehir’i terk eder. Onun gitmesinden kısa bir süre sonra da Ali Emmi, ölür.

Küçük Ağa; Batı Cephesi Komutanlığı ile arası açılan Çerkez Ethem ve kardeşi Tevfik Bey’in kuvvetlerinin Ankara için tehlikeli olduğunu görür. Bu nedenle çeşitli savaş hileleri ile Çerkez Ethem’in kuvvetlerini böler, taraftarları arasında anlaşmazlık çıkarır. Bir kısım kuvvetlerin, Batı Cephesi Komutanlığı’na katılmasını sağlar. Daha sonra da kendine bağlı kuvvetleriyle önce Alayunt’a, sonra da Ankara’ya gider. Küçük Ağa, Ankara’da Dr. Haydar Bey’ in aracılığı ile Mehmet Âkif Ersoy ve Hasan Basri Bey’le tanışır. Millî Mücadele taraftarı faaliyetlere girmiş olmanın derin mutluluğunu ve vicdanî rahatlığını duyar.

Günler geçmesine rağmen Çolak Salih’ten bir haber alamayan Küçük Ağa, sonunda karar verir ve Akşehir’e gider. Orada, karısı Emine’nin evlendirildiğini duyar. İçindeki babalık duygusu ile gizlice oğlu Mehmet’le tanışır. Babası olduğunu bilmeyen Mehmet, Küçük Ağa’yı çok sever.

Kocasından ayrı kalmanın hasreti ve sıkıntılı yılların yorgunluğu ile hastalanan Emine daha fazla mücadele edemez ve ölür. Emine’nin öldüğü gün, Küçük Ağa da Ankara’ya yolcudur. Yeni bir devir başlar. Bu devirde, Küçük Ağa; olumlu ve olumsuz birçok olaya şahit olacak, saadet ve hüznü bir arada yaşayacaktır.

3. KİTABIN ANA FİKRİ
: Vatan ve millet sevgisi , bağımsızlık duygusu. Yakın Türk tarihinde yaşanmış Millî Mücadele, milletin topyekün bir mücadelesidir. Anadolu’da bir taraftan fedakâr, azimli ve ümitli insanların meşru müdafaa faaliyetleri; öbür taraftan istilâcı, sinsi, menfaatperest ve emperyalist milletlerin saldırıları, birlikte arzı endam eder. Meşru müdafaa hakkına dayanarak mücadelesini başlatan Türk milleti, sonunda düşmanlarını yenmeyi başarır. Zafer elde edilir. Fakat, zaferden sonra yapılacak işler daha bitmez. Yeni bir dönem başlar. Küçük Ağa da bu dönem içindeki yerini almak üzere Ankara’ya gider.

4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ :

Küçük Ağa(İstanbullu Hoca):Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.

Salih:Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.

Çerkez Ethem:Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi.

Doktor Haydar Bey:Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker.

Ali Emmi:Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.

5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :

Türk Toplumunun verdiği en büyük milli mücadele örneği olan bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı en gerçekçi biçimiyle bize ufacık bir parçasıyla yansıtılmıştır.Dönemin zorlukları , şartları ve kişilerin fedakarlıkları abartısız biçimde anlatılmıştır.Zafere olan inanç ve halkın dayanışması en çarpıcı biçimiyle yansıtılmış ve kitapta adı geçen kişiler , binlerce benzerleri gibi verdikleri üstün mücadelelerle gelecek günleri hazırlamışlardır.

6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ :

2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi. (1936). ). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı. Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı.

Aldığı yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952). Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956), Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı,
yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü.

ESERLERİ:

Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık, Gençliğim Eyvah, Küçük Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey Yoktur, Siyah Kehribar, Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar

Alarm [ Kitabı Özeti ]

Alarm Kitabı Özeti


Amerikan donanmasının en önemli denizaltı gemilerinden birisi olan Poseidon Gemisi 300 mürettebatıyla birlikte, Jack Nickholson komutasında, Norfolk Donanma Üssünden hareket eder. Geminin görevi dünya barışını sağlamaktır. Gemi ilk olarak Kuzey Kutbuna doğru yol alır. Yolculuğun yemek, eğlence gibi her konuda iyi geçmesi için her şey eksiksiz hazırlanmıştır. Geminin yolcularından biri de Dr. Blandy idi. Görevi mürettebatın sağlık sorunları ile ilgilenmektir.

Geminin komutanı Jack Nickholson ile Dr. Blandy pek anlaşamıyorlardı. Doktor ile Komutan geminin rotası konusunda fikir ayrılığı içindeydiler. Dr. Blandy, bu uzun yolculukta mürettebatın belli bir süre sonra sıkılacağını ve temel ihtiyaçlarının da etkisiyle psikolojik sıkıntılarla karşılaşabileceklerini, bu nedenle de daha fazla liman görecek şekilde yol almaları gerektiği fikrini savunuyordu. Gerçi yanında mürettebatın cinsel ihtiyaçlarını etkisiz hale getirecek bir ilaç vardı. Ancak bir süre sonra bu ilaçların da işe yaramayacağını düşünüyordu. Komutan ise Dr.Blandy’nin bu isteğine karşı çıkıyordu.

Gemi, İzlanda açıklarında ve deniz yüzeyinde hareket ederken bir sal görürler. Komutan, görevlerinin gizli bir görev olması nedeniyle dalma emri verir. Dr. Blandy komutana itiraz eder ve saldaki insanları kurtarmaları gerektiğini belirtir. Doktorun itirazlarına karşı koyamayan Nicholson, onun bu isteğine uyar ve gemi sala doğru hareket eder.

Gemi sala yaklaştığında onları bir sürpriz beklemektedir. Salda beş güzel kız bulunmaktadır. Komutanın itirazlarına rağmen doktorun ısrarı ile, soğuktan donmak üzere olan kızları gemiye alırlar. Daha doğrusu onlar tartışırken, mürettebat kızları gemiye almış, yani komutanın emirlerine karşı gelmişlerdir.

Beş kız Grönland’a giderek eskimoları incelemek amacıyla yola çıkmışlar, botları buz kayasına çarpınca, sala çıkarak kurtulabilmişlerdir. Gemi mürettebatı, uzun süre sonra kadınla karşılaşmanın heyecanı içindedirler. Komutan Nickholson ise kızları karaya çıkarmak istemesine rağmen, geminin radarlara yakalanma ihtimalî nedeniyle bunu yapamayacaktır.

Bu arada kadınların varlığı gemide huzursuzluklar baş göstermesine neden olmuştur. Mürettebattan Jimmy Porter, subayların kadınlarla birlikte olduğunu söyleyerek personeli kışkırtmaya başlamıştır. Sorunlar o kadar artmıştır ki, sonunda bir cinayet bile işlenmiştir. Mürettebattan Belluci öldürülmüştür. Komutan cinayeti aydınlatmak maksadıyla bir mahkeme oluşturur ve cinayet araştırılmaya başlanır. Fakat kimse konuşmak niyetinde değildir. Komutan, cinayetin işlendiği sırada nöbetçi olan astsubay Duffy’i sorguya çeker. Ancak zaten heyecanlı birisi olan Duffy, ifade sırasında fenalaşır ve sorgusu yarım kalır.

Olayların akışı Nickholson’ı endişelendirmektedir. Çünkü gemide tahrip gücü yüksek mühimmat bulunmakta ve mürettebat arasındaki huzursuzluk giderek artmaktadır. Üstelik Norfolk Üssüne, kızları gemiden uzaklaştırdığını söylemiştir. Komutan kızları bir odaya kilitlemeye karar verir. Fakat sorun giderek büyümektedir. Astsubay Duffy öldürülmüştür. Komutan Duffy’nin bildiklerini öğrenemeden cinayete kurban gitmiştir. Nickholson iki personelden şüpheleniyordu. Bunlar subay Carnell ve subay Curtis’tir.

Komutan Nickholson gemide tekrar huzuru sağlamak için kızları karaya bırakmaya karar veri. Doktorun da aralarında bulunduğu 15 mürettebat, bir sal ile kızları karaya bırakacaktır. Onlar karaya doğru yol alırken beklenmedik bir şey olur. Norfolk Donanma Üssü Komutanı Amiral Adam, geminin her an bir Sovyet denizaltısıyla karşılaşabileceği ihtimalî nedeniyle gemiye dalmaları emrini verir. Doktor ve onbeş mürettebat kızlarla birlikte deniz üzerinde kalmışlardır. Saldakiler ne olduğunu bilemeden karaya çıkarlar ve bir mağaraya sığınırlar.

Bu sırada Komutan ise zor anlar yaşamaktadır. Etraflarında üç Rus gemisi vardır. Kızları bıraktığını söylediği Amiral Adam da durumu anlamıştır. Kafasını kurcalayan bir diğer sorun ise deniz üzerinde bıraktıkları mürettebattır.

Bu arada karadakiler de Rus gemisini fark etmişlerdir. Gemilerinin niye kendilerini bırakıp daldığını anlarlar. Poseidon gemisi ise, eğer Ruslar tarafından fark edilirse kendini imha etmek üzere beklemektedir.

Altı gün süren fırtınalı bir havanın ardından, karadakiler uzakta altı köpekli iki kızak, iki adam ve kutup ayıları görürler. Dr. Blandy, eskimolora doğru ilerken bir kutup ayısının saldırısına uğrar ve göğsünden yaralanır.

Poseidon denizaltısında ise gergin bekleyiş sürmektedir. Komutan tarafından rütbeleri sökülen Başçavuş Jimmy Porter komutana baş kaldırmıştır. Geminin silahlı gücünü de ele geçiren Başçavuş Porter, su üzerindeki Rus gemisini yok edip, kızları ve arkadaşlarını tekrar gemiye almak istemektedir.

Ağır yaralı durumda olan Dr. Blandy aldığı morfinin de etkisiyle kızlardan Monica’ya itiraflarda bulunur. Belluci’yi kızlardan Evelyn’e ilgi duyuyor diye öldürdüğünü söyler. Daha sonra da cinayeti gören astsubayı da konuşmasını engellemek için öldürdüğünü itiraf eder. Ve doktor son nefesini verir.

Bu sırada gemide bir ölüm daha meydana gelir. Nickholson ve arkadaşları Başçavuş Porter’ı öldürerek etkisiz hale getiriler. Rus gemileri de uzaklaşmıştır. Nicholson su yüzeyine çıkarak yakınlarında bulunan NATO gemisi Venüs XI’e sinyal gönderir. Karadaki arkadaşlarını kurtarmak için su yüzeyine çıkarlar fakat onları bulamazlar.

Poseidon denizaltısı Kuzey Kutbunda, denizde buzla kaplı olan yerlere dinamitle havuzlar açarak görevini tamamlar ve Norfolk üssüne geri döner. Gemiyi Amiral Adam karşılamıştır. Görevin başarılmasından dolayı Nickholson’a teşekkür eder, fakat hatalarından dolayı tutuklamak zorunda olduğunu söyler. Nickholson’u büyük bir sürpriz beklemektedir. Tutuklanmak üzere başka bir odaya alınan Nickholson karşısında Monika’yı görür. Amiral Adam, görevin gizli yönlerinin ortaya çıkmaması için Nickholson hakkında işlem yapmaz. Nickholson ve Monica ise geleceğe yönelik planlar yapmaya başlarlar.



Kitap , Kitap Özetleri , Kitap Özet Hakkında Bİlgi

 

About

Site Info

Text

Kitap , Kitap Özet , Kitap Özetleri Copyright © 2009 Community is Designed by Bie